Ejderha

Patrona kızıp midemi cezalandırıyorum. Sinirden öylesine hızlı yiyorum ki öğlen yemeğini. Kararmış yüzü, kâğıtların üzerinde hızlıca dolaşan tombul parmakları gözümün önünden gitmiyor. Anlattıklarımı dinlemiyordu bile. Duvardaki televizyon ekranına bakıp dalıyordu. Arada bir bana dönüyor, “Bu tablo olmamış, daha fazla detay, daha çarpıcı analizlere ihtiyaç var” diyordu sertçe. Başka şeyler de söylüyordu ama unutmak istiyorum onları. Toplantıdaki o kadar kişinin içinde yapıyordu bütün bunları. Üstelik Anna da vardı aralarında.
İşler kötü gidiyorsa, benden ne istiyorsun be adam! Sana anlamlı istatistikler armağan edemiyorsam bu benim kabahatim değil. Çok çalışıp genel müdür olmadık ne yapalım yani. Hem mühendislik de kötü bir meslek sayılmaz. Belki de suç Anna’daydı, heyecanlanıyordum onun yanında.
Ne yapıyorum ben? Neden yarım saattir gölgesiyle kavga ediyorum adamın? Başka şeyler düşünmeli, kafamı dağıtmalıyım artık.
Yeni Arbat caddesinde yürümeyi düşünüyorum önce. Tam Şokolodanitsa’nın önünden geçerken arada bir kahve içtiğim bu kafede birazcık vakit geçirme fikri hoşuma gidiyor.
Neden hep aynı masalara oturuyorum acaba? Korkak mıyım, sabit fikirli miyim, yoksa eşyalarla, mekânlarla duygusal bir bağ mı kuruyorum. Aman ne ise ne? Söyle kahveni artık!



Latte mi söylesem, kapuçino mu, Amerikano mu? Hadi kapuçino olsun. Garson kız sipariş için hazır olup olmadığımı soruyor. “Kapuçino”, diyorum. Cebimdeki küçük defteri çıkarıp kafamdaki bir kaç şeyi not ediyorum sonra.
Birazdan getirecek kapuçinomu, her zamanki gibi gülecek ve afiyet olsun diyecek. Kapuçinonun beyaz köpüklerine kahve ile kalp resmi çizecekler yine. Ama bir süredir çalışanların değişmiş olmasından mı bilmiyorum kalpten çok popoya benziyor resim. Neden takılıyorum ki buna? Bilmiyorum takılıyorum işte. Belki de kalp ile popo arasında bir ilişki vardır kim bilir. Bu saçma şeyleri düşünürken garson kız geliyor gülerek.
Ve şaşırıyorum. Her zamankinden farklı bir resim. Bir ejderha çizmişler bu kez. Ağzından çıkan ateşi de ihmal etmemişler. Garson kız afiyet olsun deyip uzaklaşıyor. Kalp, popo ve ağzından ateş çıkan bir ejderha. Bir ilişki olabilir mi bunlar arasında. Hayır olamaz. Çünkü bir bütünün parçası değil bunlar. Öyle olması gerekiyor mu peki? Yani bir bütünün parçası olmayan unsurlar belli bir anlamı ifade edemezler mi? Deniz, kum ve cam. Bunlar ilişkili ne güzel. Güneş, park ve çocuk. Aynı bütünün parçası değiller ama anlam olarak ilişkililer işte.
Garson kız kaşık koymuş her zaman ki gibi. Pipet (Trubuçka) lütfen diyorum. Peçeteye sarılı kırmızı renkli bir pipet getiriyor. Gülümsüyor yine. Yaka kartından Yulya olduğunu biliyorum adının.
Gülümsüyorum. Öğlen tatilimin bitmesine ve o tımarhaneye (şirkete) dönmeme yarım saat var. Başka şeyler düşünmeye devam.
Nereden çıktı bu ejderha resmi? Garson kızı mı çağırmalıyım yoksa. Kim var mutfakta, neden ejderha çizdi diye ona mı sormalıyım? Ağzındaki ateşi de ihmal etmemiş.
Ama hayır, bu çözüm olmaz. Ben bulmalıyım bu ilişkiyi, bir ilişki yoksa da kabul etmeliyim.
Yoksa sormalı mıyım? Belki de biliyordur mutfaktaki. Belki de evet bunlar arasında bir ilişki var, diyecektir. “Daha önce kalp çizmiştim, ama keyfimin olmadığı günlerde özenle çizmemiştim kalpleri, bu yüzden popoya benzettin. Sonra şekillerden anlam çıkarmaya çalıştığını, uzun uzun notlar aldığını söyledi garson kız. Ve ben de ejderha çizdim bugün. Yanıyorsun, garson kıza aşıksın. Bu yüzden alev alev için ve ateşler çıkacak ağzından neredeyse. Ama bir ejderha gibi beni bulursun karşında. Çünkü ben de yanıyorum alev alev. Ben de aşığım garson kıza”, diyecektir, kim bilir.
Bunu hiçbir zaman sormam onlara. Hem mutfaktakinin değiştiğini düşünüyorum. Garson kıza da aşık değilim. Başkasına aşığım. Bunu o garson kız bilmiyor. Mutfaktaki nereden bilecek sanki.
Her şeyde bir anlam arama saçmalıklarına sen de mi kaptırdın kendini? İşinin başına dön artık. Tombul parmak seni bekliyor. Ejderha O zaten. Ağzından ateş saçarak konuşmuyor mu seninle? Ama o başkalarının yanında azarlamayı seviyor. Ejderhalar buna ihtiyaç duyar mı ki? Zaman azalıyor. O dediğin şeyler arasında bir ilişki yok. Bu benim sesim mi?
Evrensel hesap isteme işaretini yapıyorum garson kıza. Gülümsüyor. Başını eğiyor, anladım seni dercesine. Defterime son notlarımı alıyorum artık. Ve hesabı beklemeye koyuluyorum. Uzun sürüyor hesabın gelmesi. Garson kız ortalıkta görünmüyor.
Birazdan geliyor. Hesabı masaya koymuyor önce ve konuşmaya başlıyor. “Gördün mü? O ejderha yuttu seni. Bütün dikkatin ona gitti ve görmedin saçımı yaptırdığımı. Bugün geleceğini, aynı masaya oturacağını ve büyük ihtimalle kapuçino isteyeceğini biliyordum. Her şeyin farklı, özenli olmasını istiyordum. Mutfaktakine takıldım. Bugün farklı bir şey çiz dedim, hep kalp çiziyorsun ve popoya benziyor, biraz özenli ol dedim. O da özenmiş işte, ağzından ateş çıkan o ejderhayı çizmiş. Beğenmiştim doğrusu. Ama sen ne yaptın, daldın gittin. Bir anlam aramaya kalktın. Sıçayım bu anlam arama sevdasına. Gözünün önündeki gör işte. En büyük anlam budur!”
Hayır, hayır, bunlar olmadı! Hesabı masaya bırakıp uzaklaştı. Ama neden öyle farklı baktı anlamadım doğrusu. Bu kız bana aşık olabilir mi gerçekten. Yok canım. Hem ben başkasına aşığım.
Kafeden çıkıp ofise doğru yol alıyorum. Moskova nehrini bir yaya köprüsüyle geçmem gerekiyor. Kara kara düşünüyorum yürürken. Ayrılmalı mıyım inşaat şirketinden artık. Köprünün ortasında durup nehri seyrediyorum bir süre.
Köprüde öpüşmeyi ne çok seviyorlar. Köprü çok ne de olsa. Güzelleri de. İşte olan oluyor o sırada. Nasıl olur, diyorum. Emin olmak için dikkatle süzüyorum onları. Anna bir erkeğin gözlerine bakıyor duygulu duygulu. Nehrin korkuluk duvarına yaslanmış. Erkeğin göğsüne başını koymuş. Öpüşüyorlar. 
Gördün mü, ejderha O işte. Yutuyor aşkını, alıp götürüyor. Allah kahretsin!

Başımı önüme eğip, son kez yürüyorum şirkete doğru.

Yorumlar