Nazım Hikmet'in mezarı

Moskova’ya geldikten sonra ilk yaptığım şeylerden biri de Nazım’ın mezarını ziyaret etmek oldu. Heyecanlıydım. Bir görev, bir özlem duygusu muydu bilmiyorum. Biraz hüzne yakın ama yine de tam tarif edemediğim tuhaf bir his vardı içimde. 

Nazım Türkiye’den ayrılmak zorunda kalmış, bu şehirde yaşamış ve burada ölmüştü. Hep hasret içinde. Kendine bir yurt edinmişti ama yine de yabancı bir ülkedeydi. Türkiye'den, hayatından endişe ettiği için ayrılmıştı. Bununla birlikte Moskova'da Stalin yılları kolay geçmemişti. Nazım eğilen bükülen bir adam değildi çünkü. Şair yüreği, aydın tavrı, insan sevgisi, cesareti ve adanmışlığıyla bambaşka bir adamdı Nazım Hikmet. Anadolu'da bir köy mezarlığına gömülmek istemişti. İşte bütün bunları düşününce hüzünlenmemek elde değildi.


29 Eylül 2013 tarihinde ilk kez gelmiştim Novodeviçi'ye, Usta'nın uyuduğu yere. Ağaçlıklar içindeki, sakin Novodeviçi önemli yerlerden biri Moskova’da. Yanı başında güzel küçük bir göl de var. Hatta Çaykovski’nin kuğu gölünü bestelerken bu gölden esinlendiği söylenir. Novodeviçi’de sanat, edebiyat, spor, politika gibi alanlarda hemen bütün önemli kişilerin mezarları bulunuyor. Edebiyat dünyasından Gogol’un, Çehov’un, Bulgakov’un daha bir çoklarının mezarları burada. Dostoyevski’nin mezarı Saint Petersburgda, Tolstoy’un mezarı ise Moskova’ya yakın küçük bir şehir olan Tula’da bulunuyor malum. UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alan Manastırın uzantısı olan mezarlık da Rus kültürünün önemli bir parçası elbette.

Sovyetler Birliği döneminde sadece önemli görülen kişiler devlet tarafından buraya defnedilmiş. Şimdilerde ise özel izin gerekiyor. Mezar taşları ve tamamlıyıcı yapılar estetik duyarlılık ve bütünlük korunarak yapılmış. Her anlamda özel bir alan.

En yakın metro istasyonu Sportivnaya. Ama ben yürümüştüm ilk gidişimde. Nazımı düşünerek yolda. Şiirlerini. Hani dediği gibi Usta’nın: Yürek değil be, çarıkmış  bu, manda gönünden, teper ha babam teper, paralanmaz, teper taşlı yoları.

Mezarlık girişinden itibaren bir iki dakika kadar düz yürüyüp Yeltsin’in mezarını görünce sola dönmek gerekiyor. Girişte kimin nerede olduğunu bulmaya yarayan bir harita da var. Sormak da mümkün oradaki görevlilere. Biliyorlar. Biri Nazım’ı biliyoruz tabi ki, dedi. Hem Türkler vefalı, çok geliyorlar buraya, dedi. Bunları duymak mutlu etmişti beni.


Usta’nın siyah, dikili bir taşa el yazısıyla yazılı ismi ve güzelce çizilmiş resmi ile karşılaşınca duygulanmıştım. Ve önünde yerde yatan bir taşta Vera yazıyordu. Çiçekler bırakılmıştı. Ağaçlar arasında siyah, dikili bir taş. Nazım tabiri caizse yatmıyordu da ayaktaydı sanki resimdeki gibi. Gülümsüyordu. Bir süre bakakaldım öylesine. Sonra taşa yaslayıp elimi durdum öyle.



Yorumlar