Yılbaşı ertesi, gece yağan karla süslenmiş, o sessiz halini seyretmek
istiyordum Moskova'nın. Trafiğin olmadığı, mekanların kapalı olduğu, caddelerden tek tük
araçların geçtiği, sabah mahmuru, gece yorgunu halini.
Sabaha kadar havai fişekler patlamıştı. Meydanlar,
restoranlar, barlar dolup taşmıştı dün
gece. Öpüşenler öpüşmüştü yeterince. Eş dost hasret giderip güzel saatler
geçirmişti. Belki de daha yeni uyumuştu çoğu.
Evin hemen yakınındaki
park karla örtülmüştü. Banklar bomboştu. Köpeklerini gezdiren bir kaç yaşlı
vardı görünürde.
Moskova Nehri
bütünüyle donmamıştı henüz. Suyun kıpırtısını duyabiliyordum. Yaprak yaprak
kabaran, parıldayan ve ağır ağır ilerleyen haliyle şehrin susmuş haline
aldırmıyordu. İyice yanaşmıştım. O sesi biliyordum. Yine de sesten çok
sessizliği güçlendiren bir özellik gibiydi bu.
Moskova’da ileri
yaşına rağmen yalnız yaşayan çok yaşlı vardı. Nerdeyse doksan derecelik açıyla pazar
arabalarını sürükleyen yaşlı kadınlarla karşılaşıyordum çokça. Parktaki o yaşlıları
düşündüm biran. Neden erken kalkıyorlardı? Erken yattıkları için mi? Geceden
umutları kalmadığı için mi artık? Kalan zamanı daha mı iyi değerlendirmek
istiyorlardı? Ya da sabahı mı seviyorlardı? Sabahın sevilecek nesi var?
Bilmiyorum. Biliyorum belki de. Ben de sabahın güzel olduğunu düşünmüyor muyum?
Çünkü umuttur
sabah. Ferahlıktır serin esintiler. Karanlığın son bulmasıdır. Hele bir sabah
olsun denir ya. Bu gece sabah olur mu denir ya hani. Sanki sabah olunca her şey
değişecektir ve ellerimizde şekillenecek yeni bir dünya başlayacaktır. Ya da
bir mucize doğacaktır.
Zaman mı veriyor
hükmü? Her şey kendi dinamikleri içinde döngüsünü tamamlıyor, zaman bütün
bunların tanığı yalnızca. Bir şeye karışmaz, bir şeyin şöyle ya da böyle
olmasını istemez o. Her şey onu çevreleyen koşullar içinde bir yere evrilir
veya evrilemez. Zaman bir yerden bir yere varmaktır sadece. A noktasından B
noktasına. Yaşlılık ta böyle mi?
Yürümeye devam
ediyorum nehrin kenarında. Yanlarından geçerken göz göze geldiğim ve
diğerlerinden daha duyarlı olduklarını bildiğim o yaşlı insanları düşünmeye
devam ediyorum bir yandan.
Ne anlatıyor
yüzlerindeki ifade. Çaresizlik mi, yorgunluk mu, geldikleri noktanın dehşeti
mi, hayal kırıklığı mı, baş edememek mi, güçsüzleşen bedenin, ağrıların, sönmüş
arzuların belirtisi mi?
Bir yılbaşı ertesi
neden bunları düşünüyorum bilmiyorum. Ama o sessiz şehirde karşıma çıkan durum
buydu. Yüzleştiğim bu insanlardı. Eğlence yorgunu, uyuyan, sıcak sarılmaların
sarhoşu olmuş insanlardan değillerdi.
Otobüs durağında da
birkaç yaşlı insanla karşılaşıyorum yalnızca. 9b numaralı otobüs. Şehrin
merkezinde çember bir hattın (kaltso) üzerinde dolaşan, bir saat sonra
bindiğiniz noktada inebileceğiniz bir güzergah. Metroya inip çıkmanın
sıkıntısını yaşayan yaşlıların tercih ettiği ve genelde tenha olan bir otobüs
bu.
Bu yüzden bedavaya
şehir turu atabileceğiniz, otobüste kitap okuma gibi bir alışkanlığınız varsa
bunu kolaylıkla gerçekleştirebileceğiniz bir imkan. Yürüyüş sonrası işte bu
otobüse binip dolaşmaya başlıyorum yaşlıların arasında. Sonrasında kahve içecek
bir yer bulabilir miyim, emin değilim.
Yorumlar
Yorum Gönder