Cennetin Kökleri

Cennetin Kökleri’ni ilk kez Uğur Mumcu Vakfındaki seminerlerde yazar Mehmet Eroğlu Hocamızdan duymuştum. Kendisinin en az üç kez okuduğu bu kitap ve Dino Buzzati’nin Tatar Çölü adlı kitabı, üzerinde en çok durduğu iki kitaptı bir bakıma.

Kitabın o zamanlar baskısı yoktu (2011). Hocamızın yardımıyla bulup okumuştuk. Kitap da yazarı Romain Gary de etkileyici ve sıra dışıydı. İlk adı Romain Kacew olan Romain Gary hem kendi adıyla hem de başka bir adla (Emile Ajar) Fransızların meşhur Concourt Edebiyat Ödülüne layık görülen üretken ve çok yetenekli bir yazar. 


Tabi hayat hikayesi de bir o kadar ilginç. Gary Litvanya’lı bir ailenin çocuğu olarak doğuyor. Önce Varşova’ya sonra da Nice kentine taşınıyorlar. Orada hukuk ve daha sonra pilotluk eğitimi alıyor. II. Dünya Savaşında Charles de Gaulle'un ordusuna katılıyor ve Kuzey Afrika'da savaşıyor. Gösterdiği başarılardan dolayı madalyalar kazanıyor. Savaş sonrasında yirmi yıl kadar diplomatlık yapıyor. Sonrasında da bütünüyle yazarlığa veriyor zamanını.

Gary 1980 yılında karısının ölümün de etkisiyle tabancayla intihar ediyor. Bıraktığı mektubunda Emile Ajar’ın takma adı olduğunu da itiraf ederek son satırlarda şunları yazıyor: "Çok eğlendim, teşekkür ederim. Hoşça kalın."

Cennetin Kökleri’ne gelince, romanın başkahramanı toplama kamplarında kalmış Morel adında bir savaş mağduru. Büyük bir amaç uğruna Afrika’ya gelip, Fransız sömürgelerinden Çad’da elindeki evrak çantasıyla  fillerin katledilmesini önlemek üzere imza toplamaya çalışan biri. Neden filler diye sorduğumuzda romanda Morel’in şu ifadelerini görüyoruz (sayfa-46):

“Filleri ilk kez savaş sırasında düşünmeye başladım. Almanya'da tutsaktım o zamanlar. Çevremdeki nesneler arasında düşleyebildiğim en değişik şey onlar olduğundan belki de: Uçsuz bucaksız bir özgürlüğün simgesiydiler. Dikenli tel örgülere her bakışımızda ya da hücre hapsinde  klostrofobiden ve kederden neredeyse ölmek üzereyken, Afrika'nın açık alanlarında karşı konmaz yürüyüşleriyle filleri düşünmeye çalışırdık…”

Morel toplama kampındaki koşullara ve yok ediliş tehdidine, özgürlük umuduyla, fillerin uçsuz bucaksız Afrika düzlüklerindeki sınırsız hareketlerini düşünerek direnmiş bir bakıma. Sonra da onlara olan borcunu ödemek için kendini Afrika’ya ve fillere adamış. 

Morel kimilerince deli, kimilerince ermiş, kimilerince de yalnızca fillerin değil bütün insanlığın özgürlüğünü ve haysiyetini savunan bir kahraman olarak görülüyor. Zamanla etrafında Afrika’daki bağımsızlık yanlılarından, entelektüellere, kaçaklara, savaş mağdurlarına kadar ilginç insanlar, gruplar da toplanmaya başlıyor. Düşmanlar da tabi. Fakat ünü bütün dünyaya yayılıyor ve Fransız hükümetinin de dikkatini çekmiş oluyor.

Ona yardımcı olanların ve büyük saygı duyanların başında Minna geliyor. Minna da onun gibi bir savaş ve belki de hayat mağduru aslında. O da kendini Afrika’da bir otele atmış, özgürlüğün, unutuşun ve Afrika sıcaklığının kıyılarında her şeyden uzak kalmayı seçmiş bir hayat kadını. Ama Morel ile tanışınca onun da hayatı değişmiş oluyor. Minna’nın kitaptaki bir ifadesi ilginç (sayfa-143):

“Çok sayıda erkeğin bana sahip olduğu doğru, ne var ki insan alışıyor buna. Erkekleri pantolonlarını çıkardıkları zaman yaptıkları şeylerle suçlayamazsınız. Gerçek anlamda kirli işler için iyice giyiniyorlar. Dahası üniformalar giyiyorlar, süsler…”

Morel fillerin yok oluşunu durdurmayı amaçlamanın ötesinde Afrika'nın özgürlüğüne, insanın özgürlüğüne bir vurgu da yapmış oluyor aslında. Ve düşünüyor insan Cennetin Kökleri nedir diye? Karşılaştığımız şu ifade bir açıklama getiriyor belki de:

“Adalet, özgürlük ve saygınlığa olan ihtiyaçlarımız kalplerimizde gömülü olan cennetin kökleridir…”

Kitabı ilginç kılan en önemli özelliklerden biri de savaş yıkımlarından, özgürlüğün ve mücadelenin önemine, Batı uygarlığının yol açtığı aç gözlülük ve sorunlardan, insanın iç dünyasındaki arayışlara kadar birçok şeyi sorgulamamıza imkan veren geniş bir perspektif sunması.

Belki de romanı bu kadar önemli hale getiren Morel karakteri. O aşırı bir umut ve mücadele azmiyle dünyanın kötü gidişine bir insanın tek başına yapabileceklerini göstermesi bakımından Romain Gary’nin işaret ettiği oldukça önemli biri.

Yorumlar