Ankara için ne yapılmalı?


Ankara'nın başkent oluşu hiç şüphe yok ki sıradan bir olay değil. Başkentin bir şehirden başka bir şehre taşınması ya da yeni bir başkent belirlenmesi olarak da ele alınamaz konu.

Kurtuluş Savaşı sürecinde ortaya çıkan tarihi, jeopolitik ve stratejik birçok nedenle Ankara şehri başkent olmayı kendi elleriyle kazanmış bir şehir. O dönem birçok cepheye eşit uzaklıkta ve stratejik bir konumda olan Ankara'dan yönetilmiştir Kurtuluş Savaşı. Ankara ve çevre halkının Atatürk’e ve Milli Mücadeleye verdiği olağanüstü destek ve Kuva-yı Milliye ruhu da bunda etkili olmuştur.

Cumhuriyet rejiminin göz bebeği, Bozkır'da bir inci tanesidir Ankara. Başkent olduğu tarih de sıradan bir tarih değildir. Ankara bu unvanı almak için, Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasını ve Lozan Antlaşması'nın imzalanmasını beklemiştir. İsmet İnönü ve on dört arkadaşı tarafından verilen kanun teklifinin Mecliste kabul edilmesi sonrasında Ankara 13 Ekim 1923'te başkent statüsünü kazanmıştır. Akabinde Cumhuriyet ilan edilmiştir.


Dolayısıyla Ankara, Cumhuriyet heyecanını, bir milletin yeniden ayağa kalkış öyküsünü, yediden yetmişe bu topraklarda var olma ve ilerleme tutkusunu sembolize eder.

Bugün Ulus Bölgesi'nde yer alan Ankara Palas, Ziraat Bankası binası, İş Bankası binası, Etnografya Müzesi, Resim Heykel Müzesi, Opera binaları hep bu heyecanın sembollerindendir.

Ulus Meydanı'ndan Çankaya sırtlarına uzanan caddeler, Atatürk Bulvarı, buralardaki binalar, parklar hep bu tutkunun ifadesidir.

Ankara'da her ne kadar bir deniz, nehir veya şehrin merkezine yakın bir göl olmasa da tarihi, kültürel, jeopolitik birçok nedenle Ankara Türkiye'nin çok önemli bir şehridir.

Tabiatıyla Ankara şehrinin bu sorumluluğu taşıyacak nitelikte bir kentleşmeye, mimari dokuya, toplu taşıma anlayışına, kültürel ve dinlenme alanlarına sahip olması gerekir.

Kendi açımdan baktığım zaman, Ankara en çok yaşadığım şehir, anılarımın, hayallerimin, dertlerimin, umutlarımın sembolüdür. Ne zaman kendimi Kızılay'a vursam, Atatürk Bulvarı'ndan Kuğulu Park’a, Tunalı’ya uzansam, Ankara'nın sorunlarını düşünmekten, orası böyle, şurası şöyle olmalı diye düşünmekten alamamışımdır kendimi. Hele şu Kuğulu Park! Çölde bir vaha gibi. Kuğular, fıskiyeler, çocukların sevinci. Küçük bir park hepsi. Bu mu bütün yapabildiğimiz diye soruyor insan. Parklar öylesine önemli ki. Son zamanlarda gördüğüm bir şey de zaten az sayıdaki parkın kimi yerlerinin restoranlara, kafelere kiralanması. İnsan inanmak istemiyor…

Bütün bu sebeplerle ve Ankara’lı sade bir vatandaş olarak yerel seçimler öncesi bazı konulara değinmeyi bir görev ve sorumluluk sayıyorum.

Ankara’da 1990’lı yılların başında kaynak sorunlarına rağmen metro inşaatı başlamıştı malum. O zaman Murat Karayalçın’ın Mülkiye’de, Büyük Anfi’de yaptığı konuşmayı çok iyi hatırlıyorum. Emek-Cebeci hattındaki çalışmanın son derece güç yürütüldüğünü, çünkü Ankara'nın bir altyapı haritasının olmadığını, kazarken bir kablonun, su borusunun her an kopabildiğini söylüyordu. Zorluklara rağmen o hat ve Batıkent hattı devreye girebilmişti. Metro konusunda uzun süre pek bir şey yapılmadı. Yıllar sonra konuya Hükümet dahil olmak zorunda kaldı. Çayyolu ve bitmeyen aşklara örnek gösterilen Keçiören metro hatları bu sayede açılabildi. Ama Ankara için bu hatlar yeterli değil elbette. 

Murat Karayalçın, Ankara’ya onca emeğine rağmen, 1999 yılında talihsiz bir şekilde seçimi kaybetti. Sonrasında Ankara’da olanlarla ilgili herkesin düşüncesi farklı tabi. Bütün bu düşüncelere saygım var elbette. Ama bana sorarsanız trafik sorunun çözümüne yönelik adımlar bazı yanlışlıklara da sebep oldu. Alt geçitler, köprüler yapılarak trafik hızlandırılmaya çalışıldı. Ama Atatürk Bulvarı neredeyse otoyola çevrildi. Ankara'nın Şanzelize’si (Champs-Elysees) olabilecek bu cadde, güzelim geniş kaldırımlar neredeyse kalmadı. Kimi yerde iki kişinin yana yana yürümesi bile imkansız hale geldi. Toplu taşımaya, yayalara, şehrin estetiğine daha fazla önem verilmeliydi oysa.

Ankara’nın müstakbel başkanına seslenmek istiyorum. Seçilecek başkan öncelikle saygın mimar ve şehir plancılarından bir kurul oluşturmalı ve Ankara için bir plan yapılmalı. Kararlar ortak akılla alınmalı. Yıkım, sadeleştirme gerekli. İşlevsiz üst geçitler, estetiği bozan yapılar, tabelalar, kaldırımlara kuralsızca taşan ucube restoran ve kafe uzantıları, büfeler kaldırılmalı. Kaldırımlardaki araçlar için bir şeyler düşünülmeli. Metro yaygınlaşmalı. Merkezde büyük bir park olmalı. Böyle bir parkın yeri konusunda da birçok alternatif mevcut bana göre. 

Açık alanlar, meydanlar oluşturulmalı Ankara’da. Bazı caddeler trafiğe kapatılmalı. Estetik sokak lambaları olmalı. O kocaman eğik alüminyum direklerden kurtulmak gerekiyor. Kızılay, Tunalı ve Emek bölgesi için bir şeyler yapılmalı. Mesela Emek 8. Cadde güzel bir yer haline getirilebilir. Uzun ve geniş bir caddedir. Galerilerin işgalinden sonra yeniden yapılacak kaldırımları, kafeleri ve estetik sokak lambaları ile gezinti için ideal bir yer olabilir. Milli Kütüphaneye sıkışıp kalmış gençler için büyük çalışma salonları yapılmalı. Serbest internet noktaları oluşturulmalı. Estetik özelliği olmayan mekanlara izin verilmemeli. En önemlisi de Atatürk Bulvarından Ulusa uzanan güzergah estetik sokak lambalarıyla aydınlatılmalı, tertemiz, ışıl ışıl olmalı. Ne kadar sadeleştirme gerekiyorsa yapılmalı. Modern sergi alanları, atölyeler, tiyatro ve konser salonlarını belirtmeye gerek bile yok.

Ankara’da halkın demokratik tercihiyle seçilecek başkana şimdiden başarılar dilerim. Her şey daha güzel olur, yeter ki uzmanların, mimarların ve gerçekten ortak aklın sesine kulak verelim. Milli Mücadelenin yadigarı şehrimiz hepimize ağır bir sorumluluk yüklüyor çünkü.

Yorumlar