Mülkiye, MGİMO ve sorular…


Bundan birkaç yıl önce, Moskova'da yaşadığım dönemde, 14 Ekim akşamı Rusya'nın en önemli kanallarından Rusya-24’de Rusya'nın Mülkiyesi denen MGİMO ile ilgili bir program dikkatimi çekti. Bir an için bizim Mülkiye'yi düşündüm ve programı dikkatle izledim. Sonrasında kendimi üzücü bir karşılaştırmanın içinde buldum.

Programda MGİMO (Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü) mezunlarından Rektör Anatoly Torkunov, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev gibi konuşmacılar da yer alıyordu. Muhtemelen Üniversitenin kuruluş günü olabileceğini düşündüm ve kontrol ettim. Gerçekten de öyleymiş ve Rusya'nın bu önemli haber kanalında oldukça uzun bir programa yer verilmiş.

Üniversite bugün Rusya'nın başta diplomat yetiştirmek üzere birçok alanda mezun veren en prestijli üniversitelerinden biri. Henry Kissinger tarafından Rusya'nın Harvard’ı olarak nitelenmiş.

Gerçekten de bugün Rusya'da en düşük kabul oranı ve en yüksek puanlarla öğrenci alan bir üniversite. Dünyada da saygın bir yeri var. Çok sayıda yabancı öğrenci söz konusu. Yoğun olarak diplomat yetiştirse de uluslararası ilişkiler, uluslararası ekonomik ilişkiler, bölgesel çalışmalar, uluslararası hukuk, siyaset bilimi, kamu ve işletme yönetimi, gazetecilik, halkla ilişkiler, ticaret ve uluslararası işletme gibi birçok program sunuyor. Forbes Rusya tarafından en fazla Forbes liste üyesi ve seçkin siyasetçi çıkaran yer olarak kabul edilmiş. Mezunları arasında 3 devlet başkanı, 10 dışişleri bakanı, 8 başbakan, 880 büyükelçi bulunuyor.



Üniversite 14 Ekim 1944 tarihinde bizdeki Mülkiye ile benzer bir işlevi yerine getirmesi için kurulmuş. Yani devlete diplomat ve bürokrat yetiştirmek amacıyla. Fakat daha sonra Üniversite çok farklı alanlarda da eğitim vermeye başlamış ve hatta tam zamanlı şekilde 53 farklı dili öğreten kurum olarak Guinness Rekorlar Kitabı'na girmiş. 

MGİMO bugün Rusya'nın göz bebeklerinden biri sayılıyor ve devlet başta olmak üzere hemen her kesim tarafından korunuyor. Üniversite sürekli olarak kendini yeniliyor, yeni imkânlarla eğitim kalitesini artırmaya ve kadrolarını güçlendirmeye çalışıyor.

Fakat bu konuyu her düşündüğümde Mülkiye aklıma geliyor ve üzüntü duyuyorum. Bunun sebebi de şu anda Siyasal Bilgiler Fakültesinin içinde olduğu durum.

1859 yılında kurulan, tarihimizde eğitimin ve idarenin çağdaşlaştırılması anlamında büyük önemi olan ve akademisyen, bürokrat, diplomat, birçok aydın yetiştiren Mülkiye bugün ne yazık ki iyi bir durumda değil. Örneğin iktisat bölümünde 90'lı yılların başında öğrencileri olmaktan gurur duyduğumuz Orhan Türkay, Bilsay Kuruç, Korkut Boratav, Ercan Uygur, Yahya Sezai Tezel ve daha birçok hocamızın yeri doldurulamadı. Bir zamanlar yüzde 1-2 ile öğrenci alan iktisat bölümünün 120 binden öğrenci alması, iyi öğrencilerin artık bu okula ilgi göstermemesi çok üzücü.

Türkiye'de vakıf üniversitelerinin ve özel üniversitelerin yaygınlaşması ile birçok değerli devlet üniversitesi ne yazık ki kendini koruyamadı. Devlet üniversiteleri önemli hocalarını kaybetti. Öğrenci kontenjan sayıları gereksiz yere artırıldı ve eğitimin kalitesi bozuldu. Üniversiteler yeterli ve nitelikli akademik kadrolarla gerektiği gibi desteklenemedi. Fakat herşeye rağmen tarihi ve kurumsal çok büyük değeri olan Mülkiye'nin örneğin ODTÜ, Boğaziçi gibi devlet üniversiteleri göz önüne alındığında kendini neden koruyamadığı sorgulanmalıdır. Onlar da Devlet üniversitesi ama sorunun tek yanıtı İngilizce eğitim vermeleri midir?

Biz ne yazık ki yarattığımız kurumların önemini anlamıyoruz. Böylesine önemli kurumları, üniversiteleri koruyamıyoruz. Eğitimle ilgili sorunlarımız her gün daha da büyüyor. Şimdi de ilk ve orta öğretimde özel okul diye yaygınlaşan hatalı bir durum var. Artık taşradan iyi üniversitelere gelmek nerdeyse hayal oldu. Fırsat eşitliği daha da bozuldu.

1980 darbesinin yarattığı sonuçlar, yanlış eğitim politikaları Mülkiyenin bugün içinde olduğu durumun sorumlusu. Başka sebepler de var muhakkak. Mezunlarımız da bir araya gelip, birlik olup bu önemli kurumun geliştirilmesi konusunda başarı sağlayamadı. Çok sayıda bürokrat, bilim adamı, politikacı yetiştirmiş bir okul sahipsiz kaldı. Mülkiyeliler Birliği genel kurullarında konuşulan en önemli konu Kızılay'daki Vakıf binasının yıkılıp yıkılmayacağı oldu yıllarca.

Mülkiye'nin ne amaçla kurulduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Mülkiye Osmanlı'da başlatılan reform ve çağdaşlaşma adımlarının bir sonucu olarak 1859 yılında kurulmuştur. Bir kırılma noktasına işaret etmektedir. Eğitimin ve idarenin kalitesinin artırılması, topluma ussallık, hukukilik ve uzmanlaşma fonksiyonlarının kazandırılması, devletteki reform gündeminin yerine getirilmesi için gereken bürokrasi kadrosunun yetiştirilmesi önemli amaçlar arasında yer almaktadır. Mülkiye'nin öncü bir fonksiyonu ve sembolik bir konumu olmuştur.

Atatürk’ün 1935 yılındaki şu sözlerini lütfen hatırlayalım. 

 

“Yıldönümlerini kutlamak için Siyasal Bilgiler Okulu diplomalılarının beni anarak toplantıya başlamış bulunduklarını bildiren telefon yazınızı aldım. Birdenbire duygumu tahlil edemedim. Bunun için Siyasal Bilgiler Okulu diplomalıların sözleri üzerinde bütün dikkatimi kullanarak düşünmek lüzumunu hissettim. Bunlar kimlerdir? Fazla düşünmeye hacet kalmadı. Derhal bildim ki bana içten sevgilerini haykıranlar, yarım asırdan beri Büyük Türk Ulusu’nun tam anlamı ile millet olmasına çalışan, modern bir Türk Devleti kurmak için insanlık fedakarlıklarının hiçbirini kendilerinden esirgemeyen; kültür, idare, intizam ve devlet anlamlarını en son ilmi telakkilere göre tebellür ettirmeye çalışmış ve çalışan yüksek değerde arkadaşlarımdır. İşte bu intibaı kendi kafamda ve vicdanımda duyduktan sonradır ki, telefonunuzun birinci satırının sonundaki dalgınlık aydınlandı.”


Dolayısıyla böylesine köklü ve önemli bir okulun yaşadığı sorunların üzerine gidilmesi ve çözüm önerileri geliştirilmesi hepimiz için sorumluluk.

En azından Mülkiyeliler Birliği'nin bu gündemle mezunlarını harekete geçirmesi ve konuyu tartışmaya açması gerektiğini düşünüyorum.


Yorumlar