Rus tarihinde serfler ve soylular

  
Feodal düzenin bir yansıması olan soyluluk sınıfı özellikle Avrupa'da birçok doğu toplumu ile kıyasladığımızda sanatın, bilimin ve edebiyatın gelişmesinde önemli rol oynadı. Çünkü soylu sınıfın bulunmadığı, sadece devlet bürokrasisinin, devlet bakış açısının yer aldığı ve bunun da muhafazakar görüşlerle sınırlandığı toplumlara göre bu durum ilerici ve akılcı bir dinamizm yaratıyordu. Avrupa örneğinde merkeziyetçilikten uzak siyasi yapının da ilerlemede etkisi oldu kuşkusuz.

Artık romanlarda kalan Rus soylularının da o büyülü ve çekici dünyaları bir yana Avrupa'ya benzer şekilde Rusya'nın ilerlemesinde önemli payları olduğu açık.

Bununla birlikte bu göz alıcı dünyanın gerisinde acılarla, zorlu yaşam koşullarıyla, ezilmişlik ve çileyle dolu başka bir dünya da söz konusuydu. Bugünden bakınca soylular dünyasını ayırt etmek ve yargılamak kolay gibi görünse de o zaman yaşayan insanlar açısından bu çelişkileri görmek ve bir tavır geliştirmek ancak Tolstoy gibi vicdanlı ve aydın insanlara mahsustu.


Tolstoy geleceği görmüştü. Çünkü Avrupa'da çok önceden başlayan feodal düzenin sona ermesine dönük gelişmelerin er ya da geç Rus toplumunda da yaşanacağının farkındaydı. Toprak sahibi olan Tolstoy kendi yaşamında bu adımları hayata geçirmeye çalışıyor ve Rus toplumuna yapılması gereken şeyi işaret ediyordu.

19. yüzyıl Rus toplumunda, soylular (dük, prens, kont, vikont, baron), ruhban sınıfı, tüccarlar, köylüler ve serfler gibi ana katmanlar bulunuyordu. Ama soylu sınıfın diğerlerine göre çok önemli ayrıcalıkları söz konusuydu. Bunlar arasında toprağa bağlı olarak çalışan serflere sahip olmak, bazı özel eğitim kurumlarına gidebilmek, bedensel cezalardan muaflık ve arma taşımak gibi haklar bulunuyordu. 

Soyluluk genel olarak toprak sahiplerini, serf sahiplerini, subayları ve yüksek devlet yetkililerini içine alan bir kavramdı. Bununla birlikte varlıklarına ve rütbelerine göre farklılık arz ediyordu. Şeremetevler, Yusupovlar ve Stroganovlar gibi ailelerin sahip oldukları topraklar ve serfler oldukça büyük olanaklar veriyordu. Bu aileler askeri alanda da önemli katkılar yapıyordu.

Aslında daha önceleri özgür olan köylüler Rusya’da özellikle 16. ve 17. yüzyıllarda serfleştirilmişti. Özellikle II. Katerina'nın devlet arazilerini üzerinde yaşayanlarla birlikte soylu ailelere vermesiyle daha fazla köylü serfe dönüşmüş oldu. 

Serfler zorunlu bir şekilde çalışmakla, devlete ve toprak sahiplerine bağlı kalmakla yükümlüydüler. Ayrıca düzenli ordu için askerlik hizmetine mecburlardı ve yaklaşık 25 yıl böyle bir yükümlülük söz konusuydu. 

Efendilerinin serfler üzerinde önemli hakları vardı. Onları kırbaçlayabiliyor, sürgün edebiliyor ya da askere aldırma gibi cezalar uygulayabiliyorlardı. Ayrıca Ortodoks köylüler için kutsal sayılan sakalın kesilmesi onur kırıcı bir ceza olarak uygulanabiliyordu. Çoğu zaman kalabalık aileler şeklinde, sıradan ve baraka gibi evlerde kalan serflerin son derece kötü hayat koşulları söz konusuydu. Köylüler arasında şöyle bir söz vardı: Tanrı gökte, Çar çok uzakta.

İşte Tolstoy serflerin ve köylülerin bu zor hayat koşullarına karşın kendisinin de içinde olduğu soylu sınıfının yaşantısının zaman zaman tiksinti verecek nitelikte olduğunu düşünüyordu. Durumu kıyasıya eleştirdiği  “Diriliş” adlı romanında insanların güç ve nüfuz arayışını, rahat ve iyi koşullarda olmaları gerektiği düşüncesini ve diğerlerinin sefaletinin normalmiş gibi sayılmasını yerden yere vuruyordu.

Bu romanda köylülerin ve serflerin içinde olduğu bu sefalet ve açlık sınırlarındaki yaşam ve duydukları güvensizliği çarpıcı şekilde anlatmıştı. Onlar lehine değişiklikler yapmak isteyen romanın kahramanı Nehlüdov’a böyle bir şeyin mümkün olamayacağını düşünerek güvensiz yaklaşıyorlardı. Tolstoy şu satırlara yer vermişti kitabında:

“Halk ölüyor, kendi ölümüne alışmış. Çocukların ölümü, kadınların güçlerinin üstünde çalışmaları, herkes için, özellikle de yaşlılar için açlık gibi ölümle sonuçlanacak yaşam biçimleri oluşmuş halk arasında. Ve halk bu duruma öyle yavaş yavaş gelmiş ki, durumunun korkunçluğunu kendisi de görmüyor ve bundan yakınmıyor.”

Fakat 19. yüzyılın ortalarında, değişen toplumsal şartlar nedeniyle sürdürülmesi artık mümkün görülmeyen Rus köylüsünün serfliği konusuna devlet de müdahil olmuştu. Bu soruna el atılmasında o tarihe kadar devam eden köylü ayaklanmalarının rolü de vardı. II. Aleksandr köylülerin yeni bir ayaklanma ihtimaline karşılık bu sorunun çözülmesi yanlısıydı. 

Bazı tarihçiler ise Rusya’nın 1854 yılında Kırım Savaşı’nda aldığı yenilginin etkisinden söz ediyor. Bu savaş sonrasında Çar II. Aleksandr  Rusya’da askeri alanda ve tarımsal üretimin artırılması anlamında reform ihtiyacı doğduğunu ve serflik sisteminin yürümediğini tespit etmişti. Elbette bir çok soylu bu fikre karşı çıkıyordu. 

Neticede yaklaşık 4 yıl süren hazırlık dönemi sonrasında 19 şubat 1861’de, köylülerin, serflikten kurtulduklarına dair bir ferman çıkarılmıştı. O dönem yaklaşık 28 milyonunu ilgilendiren bir düzenlenmeydi bu.

Bazı yazarlar Rus köylü sınıfının parlayışını aslında biraz da Napolyon’un 1812’de Rusya’yı işgaline dayandırıyor. Köylüler bu savaşta askerlerin yanında öylesine cansiperane ve gözü kara savaşmışlardı ki sonrasında kimse onların bu üstün gayretini görmezden gelememişti.

Avrupa’da feodal düzen özellikle 17. yüzyıldaki hızlı sanayileşme ve ticaretin gelişmesi sonrasında ekonomik nedenlerle sona ermişti. Rusya’da bu süreç daha geç başlamıştı tabi. Sonuçta 1861 serfliğin kaldırılması için geç bir tarih olarak görülebilse de Amerika’da köleliğin ancak bundan 4 yıl sonra kaldırıldığını not etmek gerekiyor. Soylular ise 1917 Bolşevik Devrimi ile birlikte bütün haklarını kaybetmiş oldu. Kimi göç etti, kimi de sürgün edildi. Serfliğin sona ermesi, işçi sınıfının yükselişi ve devrim sonrasında yeni bir toplum doğmuş oldu.


KAYNAKLAR:
-RIASANOVSKY, N. ve STEINBERG, M., Rusya Tarihi
-EVTUHOV, C. ve STITES R., Rusya Tarihi
-FIGES, O., Nataşa’nın Dansı
-www.wikipedia.org
-www.history.com

Yorumlar