Türkiye Rusya ilişkilerinin iktisadi boyutu


Ülkeler arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin önemi değerlendirilirken genelde ilk akla gelen dış ticaret hacmine bakmak elbette.

Bu çerçevede, iki ülke arasındaki ticaret hacminin 2019 yılında 26,3 milyar dolar olarak gerçekleştiği görülüyor. Bunun 3,9 milyar dolarlık bölümünü ihracat, 22,4 milyar dolarlık bölümünü ise ithalat oluşturuyor. Rusya en çok ithalat yaptığımız ülke konumunda.

2019 yılında Rusya’ya en çok ihraç ettiğimiz ürünlerin başında mandalina, üzüm, domates, şeftali ve limon gibi tarım ürünleri geliyor. Genelde ana ihraç grupları gıda, tekstil, makinalar ve elektronik ürünlerden oluşuyor. Diğer taraftan aynı yıl Rusya’dan yaklaşık 13 milyar dolar tutarında petrol, gaz ve yağ ithalatı yaptığımız, diğer önemli ithalat ürünlerinin ise buğday, taş kömürü, alüminyum, demir ve çelik gibi ürünler olduğu görülüyor. Örneğin buğday ve mahlut ithalatımız yaklaşık 1,5 milyar dolar olmuş.


İki ülke arasındaki dış ticaret hacmine son on yıl açısından bakıldığında ise örneğin 2012 yılında 33,3 milyar dolara ulaşıldığı anlaşılıyor. İhracat ise 2013 yılında 6,9 milyar dolara kadar yükselmişti. 

Tabii bu rakamlardan geriye gidilmesinin en önemli sebeplerinden biri Ukrayna Krizi ve petrol fiyatlarındaki gerileme nedeniyle 2014 yılından itibaren Rusya ekonomisinde yaşanan sorunlar ve Rusya’nın genel ithalatının azalması. Bir diğeri sebep de 2015 yılında yaşadığımız Uçak Krizi sonrası özellikle Türk tarım ürünlerine getirilen kısıtlamalar ve diğer engeller. Sonrasında bu yasaklar kalksa da eski müşteri ilişkilerinin ve dinamizmin yakalanması zaman alıyor elbette.

Hizmetler bölümüne bakıldığında ise, Türk müteahhitlerinin Rusya’da bugüne kadar yaklaşık 80 milyar dolara varan iş hacmine ulaştıkları görülüyor. Müteahhitlik hizmetleri geçmişteki karlılığını ve dinamizmini yitirse de Rusya bu açıdan önemli bir ülke olmaya devam ediyor.

Turizm meselesi ise malum. Geçen sene gelen turist sayısının 7 milyonu aştığı ve son yıllarda Rus turistlerin kişi başı ortalama 600-700 dolar civarında harcama yaptığı dikkate alınırsa yaklaşık 4-5 milyar dolarlık bir turizm geliri söz konusu.

İki ülke arasındaki doğrudan yatırım değerlerine bakıldığında ise yıllardır her iki ülkenin birbirlerinde yaklaşık 10-12 milyar dolarlık bir yatırımı olduğu gündeme getiriliyor. Ancak bu rakamların özellikle OECD metodolojisi dikkate alınarak daha sağlıklı bir güncellemeye tabi tutulması gerektiği kanısındayım. Rusya’da Türklerin kurduğu firma sayısının da genelde tartışmalı olmakla birlikte 1300 civarında olduğu söyleniyor.

Tabi ekonomik ve ticari ilişkilerde en göze çarpan konu enerji meselesi. Rusya’dan ithal ettiğimiz doğal gazın payı uzun zamandır yüzde ellinin üzerinde iken son dönemde bu payda azalma görülüyor. Örneğin 2018 yılında yüzde 50’nin, 2019 yılında ise yüzde 40’ın altına indiği anlaşılıyor. Yine petrol ithalatımız açısından Rusya önemli bir ülke. Daha önce belirttiğim gibi 2019 yılında Rusya’dan yaklaşık 13 milyar dolar tutarında petrol, gaz ve yağ ithalatı yaptığımız anlaşılıyor.

Son dönemde özellikle Türk Akımı boru hattının devreye girmesi ve Akkuyu'daki nükleer santral yatırımı da ekonomik ilişkilerde iki yeni unsur olarak devreye girmiş durumda.

Tabi Türkiye yurt dışı finansman ihtiyaçlarını ağırlıklı olarak ABD, Avrupa ve Asya piyasalarından temin ediyor ve Rusya ile bu açıdan önemli bir etkileşimimiz bulunmuyor. Zaten Rus finansal piyasaları bu ihtiyacımızı karşılayacak durumda değil.

Konunun rakamsal boyutunu bu şekilde özetledikten sonra asıl değinmek istediğim konu iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkilerin önümüzdeki dönem açısından ne vaat ettiği hususu.

Rusya ve Türkiye ekonomik ilişkileri siyasi ilişkilere oldukça duyarlı durumda malum. Enerji boyutu büyük ölçüde çeşitli anlaşmalara tabi tutulduğundan bir ölçüde dışarıda bırakılırsa özellikle kriz dönemlerinde ihracat, ithalat ve yatırım rakamlarının önemli ölçüde değişebildiğini görüyoruz. Özellikle yatırımcılar açısından çok elverişli olmayan koşullar ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla iki ülke yatırımcılarını ve ticaret erbabını siyasi ilişkilerdeki istikrarsızlıktan koruyabilecek mekanizmalar önem taşıyor.

Bir diğer husus da elbette Rusya ve Türkiye ilişkilerinin her iki ülke açısından da daha gerçekçi ve samimi bir yapıya kavuşturulması gereği. Kırılganlık hissiyatı iş dünyası açısından arzu edilir bir durum değil.

Tabii bir de bu 100 milyar dolar meselesine değinmeden geçmek olmaz. Çünkü bir hedef olarak sakıncası yok denebilir ama birçok şeyde olduğu gibi gerçekçi temellerden yoksun hedef koymak ne kadar anlamlı sormak gerekiyor.

Bizim Rusya'ya ihracatımızı nasıl daha fazla arttırabileceğimiz ise önemli bir soru. Bu konuyla ilgili gerek Rusya'da görev yaptığım dönemde gerekse daha sonra özel sektörde çalıştığım dönemde gözlemlerim oldu. Ancak bunlar üzerinde uzunca durulması gereken konular. Ama kısa olarak şunu söylemek gerekir ki Türkiye'nin Rusya’ya ihracatının artmasının bir koşulu Türkiye'deki genel koşullarla yani Türkiye'nin genel olarak ihracatını bütün ülkelere arttıracak koşulların yaratılması ile ilgili. Finansal maliyetlerdeki, kur maliyetlerindeki, girdi maliyetlerindeki istikrarı sağlayacak, nitelikli eğitimi kuracak, teknolojik dönüşümü gerçekleştirecek, ayrıca istikrarlı dış politika temin edecek adımlar olmadan hiçbir ülkeye hızlı bir ihracat artışı sağlamak olası değil zaten. Rusya özelinde ise üzerinde durulması gereken önemli hususlar var ama başka bir yazıda değinmek istiyorum bunlara.

Genel olarak bakıldığında, Türkiye ve Rusya arasındaki ekonomik ilişkiler açısından özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında ve 60'lı yıllardaki Rusya’nın ekonomik yardımları Türkiye açısından önemli oldu muhakkak. Komünist dönemde genelde devlet kararıyla başta gıda ve tarım ürünleri olmak üzere Türkiye’den çeşitli malların ithalatı yapılıyordu. Fakat Türkiye ve Rusya arasında 1984'te imzalanan ve 1987'de yürürlüğe giren gaz anlaşmasının önemli sonuçları oldu kanımca. Bu anlaşmaya göre Türkiye 25 yıl boyunca Rusya'dan gaz satın almayı taahhüt etmiş, buna karşılık verilen paranın yüzde 70'inin Rusya tarafından Türk şirketlerinin mal ve hizmetlerine ödenmesi öngörülmüştü. Bu kapsamda birçok Türk müteahhitlik firmasının önü açılmış oldu ve Rusya’da önemli işler başardı. Diğer firmalar bunları takip etti. Özel sektörün kendi başarısı ile bugünkü noktalara gelinmiş oldu. Ancak bundan sonrası için yeni yaklaşım ve değişimlere ihtiyaç duyulduğu açık.

Türkiye ve Rusya ekonomik ilişkileri diğer komşu ülkelerle olduğu gibi daha fazla gelişmeye müsait kanımca. Ancak bu konular bizim kurduğumuz genel ekonomik politikalar ile dış politikanın başarısına da bağlı bir konu. Her iki ülke açısından da ilişkilerin daha samimi ve gerçekçi bir zemine oturtulması gerekiyor kanımca. 

Yorumlar