Türklük ve Osmanlılık

 

Bu yazıya Halil İnalcık’ın “Türklük, Müslümanlık ve Osmanlı Mirası” adlı kitabı ile İlber Ortaylı’nın “Türklerin Tarihi” adlı kitabını okuduktan sonra karar verdim. Bu büyük tarihçilerin ortaya koyduğu hususlardan bazılarını öne çıkarmaya çalışacağım. Ama yapılacak en iyi şey bu güzel kitapları okumak olacaktır.

 



Esasen Rusya’da geçirdiğim beş yıl, tarihimizi ve Atatürk’ü daha iyi kavramamı sağladı. Atatürk devrimlerinin ne denli kıymetli olduğunu Rus tarihini öğrenince daha iyi anladım. Çünkü insan yurtdışında iken bir karşılaştırmanın ve uzaktan bakmanın içinde buluyor kendini. Tarihin seni takip ettiğini açıkça fark ediyorsun. Örneğin Ermeni meselesi konusunda bir taraf olarak buluyorsun kendini ve ister istemez tarihi iyi bilmenin ve köklerini keşfetmenin gereğini anlıyorsun. Ayrıca, Rusluk, Ortodoksluk ve Sovyet deneyimi gibi konular ufuk açıcı oluyor. Rus tarihi ise Türk tarihi ile benzerliği ve kimi noktalardaki etkileşimi açısından önemli fırsatlar veriyor.

 

Bugün Rusya’nın simgesi olarak kabul edilen Kızıl Meydan’daki Azil Vasil Katedrali dünyanın yedi harikasından biri sayılmıyor ama yine de çok önemli bir yapı. Korkunç İvan tarafından 16. yüzyılda Tatarlara karşı kazanılan zaferlerin simgesi olarak yaptırılmış. Rusya tarihi ve Tatarların Rusya’daki tarihi açısından bir dönüm noktasına işaret ediyor. 

 

Dünyanın yedi harikasından biri olan Çin Seddi ise Türklere ve Moğollara karşı yapılmış malum. Halil İnalcık’a göre tarihte ilk defa Hsiungnu hakanı Mete çadır altında yaşayan bütün boyları birleştirmiş ve Çin’i istilaya girişmiş. İnalcık’a göre Çin Seddi onlara karşı inşa edilmeye başlanmış.

 

Dünyanın bir diğer harikası olan göz alıcı Taç Mahal ise Babür İmparatoru Şah Cihan tarafından karısına duyduğu aşk ve ölümü sonrasında duyduğu üzüntü nedeniyle yaptırılmış. Ama yapının inşası için dünyanın en iyi mimar ve ustalarının getirilmesi talimatını verince, İstanbul’dan Mimar Sinan’ın öğrencilerinin inşa faaliyetine dahil olduğu biliniyor.

 

Bu girizgah ve birkaç örnek Türklerin dünya tarihindeki yerine ilişkin bir amaç taşıyor elbette. Ancak işi daha kesin bir yere oturtmak için duayen tarihçi Halil İnalcık’a kulak verirsek, ona göre 15. ve 16. yüzyıl Avrupası zamanın büyük politik ekonomik gücü Osmanlıyı hesaba katmadan anlaşılamaz. İlber Ortaylı ise daha ileri bir ifade kullanıyor ve “Türkler olmadan bir dünya tarihi yazmak mümkün değildir,” diyor.

 

Halil İnalcık’ı yanlış anlamadıysam Türklük aslında ırk özelliği yanında Türklerin dünya coğrafyasındaki maceraları ve İslamlaşma gibi konular dikkate alındığında daha geniş bir kavram. Siyasi bir boyuta sahip. İnalcık şöyle bir ifadeye yer veriyor:

 

“Bugün Anadolu nüfusunun büyük bölümü İslamlaşma yoluyla Türk kimliği kazanmış yerel halklardandır.”

 

Osmanlılar Türk tarihinin çok önemli bir parçası ve dünya tarihine büyük etkilerde bulunduğu açık. Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti de Osmanlı’nın devamı elbette. Ama Osmanlı’nın çöküş sürecini durduramaması ve çağın bir gerçeği olarak ortaya çıkan ulus devlet kavramı neticesinde Kurtuluş Savaşı ve Atatürk devrimleri ile yepyeni ve modern bir devlete geçiliyor.

 

Esasen Osmanlıda bir millet sistemi söz konusuydu ama bir yandan da İslam’ın himayesi üstlenilmişti. Bir fetih ve ganimet mantığı vardı.

 

Paul Kennedy Osmanlıları “fetihçi bir seçkinler topluluğu” olarak niteliyor. Ona göre modern çağın başlarında Avrupa’ya en büyük tehdit Osmanlı Türklerinden geliyordu. Bunun sebebi ise Osmanlıların heybetli orduları ve çağın en ileri kuşatma kuvvetleri ve araçlarına sahip olmalarıydı. Sonrasında ise Avrupa hızla kendini geliştirirken Osmanlı gerekli adımları atamadı.

 

Ortaylı ve İnalcık’a göre ipek nakliyesi ve ticareti Türk devletlerinin temel zenginlik ve güç kaynağı olmuştu. İnalcık’a göre, Osmanlı’nın parlak geleceği 1352’den itibaren Rumeli ve Avrupa’ya açılmaları ve Avrupalı olmalarından kaynaklanıyordu.

 

Halil İnalcık’a göre Osmanlının başarısı bir yandan da çağdaşlaşma çabalarına bağlıydı. İnalcık’ın buna verdiği örneklerden biri İstanbul’un fethinde önemli rol oynayan toplardı. Yine bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin de Osmanlı aydınlarının çağdaşlaşma çabalarına bağlı olduğunu ifade etmek gerekir.

 

Günümüzün birbirini bertaraf etme anlayışının bir kaynağı mıdır bilinmez ama Osmanlı tarihinin en dramatik yanlarından biri kardeş katlinin meşrulaşmış olmasıydı. İnalcık Türk devletlerindeki iç savaş ve parçalanmanın nedeni olarak bir “saltanat veraset kanunu” olmamasını gösteriyor. Osmanlı ve Türk tarihinin en başarılı padişahlarından biri olan Fatih Sultan Mehmet kardeş katlini Ulemanın caiz gördüğünü kanunnamesinde belirtmişti.

 

İnalcık’a göre Osmanlı tarihindeki kültür değişiminde bürokratlar kesin bir rol oynamıştı. Rus tarihinde bu görev soylular sınıfı üzerinde olmuştu malum. Büyük Petro batılılaşma çabalarında soylulara kritik bir rol vermişti.

 

Milli kültür ve din ilişkisi açısından ise İnalcık önemli bir tespite yer veriyor. Buna göre milli kültür sürekli bir değişim içinde olmasına rağmen din dogmaları değişmez nitelikte. Kültür konusunda İlber Ortaylı’nın şu tespitine de kulak vermek gerekiyor. Buna göre Türk kültürünü anlamak için sadece bölgeyi değil, geniş bir dünyayı bilmek gerekiyor. Ortaylı’ya göre “Roma bize ait değil” diyemezsiniz mesela. İslam medeniyeti demekse Arap kültürü anlamına gelmiyor. Başka bir önemli kaynaksa İran medeniyeti. Ortaylı’ya göre Yunan bugünkü batı medeniyeti için ne ise İran da bizim için o. 

 

Neticede Türkler büyük ve farklı coğrafyalardaki faaliyetleri, kurdukları devletler ve siyasi sistemler gibi faktörler dikkate alındığında birçok halk ve medeniyete tesir etmiş ve hakimiyeti altına almıştı. Yani birçok kültürle önemli bir etkileşim söz konusu olmuştu. Mesela Anadolu kelimesi bile Yunanca kökenli ve doğu anlamına geliyor.

 

Türklük bilinci ise esas olarak Osmanlı Devletinin son yıllarında özellikle Balkan savaşında yaşanan yıkımdan sonra uyanmıştı. Bu yüzden Osmanlı’nın son dönemini ve Atatürk devrimlerini doğru analiz etmek, gelecekte de var olabilmek için eğitimi ve bilimi baş köşeye koymak hayati önemde. Halil İnalcık’ın Osmanlı’nın başarısında çağdaşlaşmaya verdiği rolü hep akılda tutmak gerekiyor kanımca.

Yorumlar