Osmanlı bürokrasisi ve bugün için dersler


Divan-ı Hümayun bugünkü merkezi bürokrasinin temeli ve başlangıcı. İlber Ortaylı’ya göre İspanya ve Rusya’daki benzerlerine göre en özgün protokolü olan, ihtişama, kurallara ve geleneğe en çok dikkat eden bizimkidir. Divan-ı Hümayun’un yanında yer alan kalemler sayesinde toplantılara ilişkin evrak halen arşivlerdeki yerini koruyor.

 

Divan-ı Hümayun imparatorluk kurulu anlamına geliyor ve imparatorluğun yönetildiği yer olarak biliniyor. Fatih Sultan Mehmet döneminden itibaren padişahlar kurula başkanlık etmeyi bırakmış ama toplantı salonu üstünde yer alan bir hücreden konuşulanları dinlemiş ve gerektiğinde asasıyla vurarak toplantıyı sona erdirmişler.


 

Dolayısıyla toplantıya başkanlık eden kişi vezir-i azamdır. Diğer üyeler vezirler, Yeniçeri Ağası, Kaptan-ı Derya, devletin adli işlerinin sorumluları olan Anadolu ve Rumeli kazaskerleri, nişancı ve baş defterdardır. Nişancı Osmanlı kançılaryasının en yüksek memuru ve Osmanlı İmparatorluğunun tapu kadastro amiridir. Tımar ve zeamet sahiplerinin bütün bürokratik işlemlerini yapan kişidir. Yeniçeri Ağası ise askerin başı olarak buradadır. Şeyhülislam ve müftüler divan üyesi değillerdir. Elbette ki Divan-ı Hümayun üyelerine bağlı olan çok geniş bir bürokrasi teşkilatı ve altyapısı bulunmaktadır. Çeşitli unvanlar ve mevzuat söz konusudur. Hiyerarşi ve usul bulunmaktadır.

 

Osmanlı bürokrasisi yetkin, kurallı ve gelenekçi yapısını daha sonraları koruyamamış maalesef. Bunda devletin sınırlarının genişlemesi, nüfus ve özelliklerin karmaşıklaşması etkili olmuş. Ayrıca çağdaşlaşma adımları zamanında atılamamış. Devşirme sisteminin bozulmasıyla bürokrasi kalitesi de azalmaya başlamış. Bir diğer nokta ise belli bir zamandan sonra özellikle Ulemanın tavrı ile tutucu, korumacı ve şüpheci bir bakış açısının yerleşmesi.

 

Osmanlı padişahları genel olarak mutlak yetkilerini tek başlarına kullanmamışlar ve müşavere yolunu izlemişler. Bir İslam devleti olarak Osmanlı esas itibarıyla şeriatın üstünlüğü ilkesini izlemiştir. Bununla birlikte Halil İnalcık’ın belirttiği üzere Osmanlı hukukçusu ve bürokratı toplumun ve devletin ihtiyaçlarına yanıt verirken “istihsan” prensibine, yani toplumun genel menfaati ilkesine başvurmuştur. İstihsan ilkesi ile toplumun yararı için ayet ve hadislerin en uygunu, alışılmış ve kolay olanı tercih edilmektedir. 

 

Diğer taraftan, Sultan tarafından verilen hükümler bazen şeriat ile uyumlu görünmese dahi sivil otoritenin devamı toplumun hayrı için zorunlu kabul edilerek uygulanma cihetine gidilmiştir. Yine Halil İnalcık’ın belirttiği üzere Müslüman devletlerinde tüm bürokratik örgütlenme “Adalet mülkün temelidir” felsefesine dayanmıştır.

 

Osmanlı döneminde bürokrasi devlet idaresinin temeli ve başarının nedenidir. Bunda iyi bir örgütlenme, kural ve geleneklerin korunması, bürokratların iyi eğitilmesi ve yetiştirilmesi, devşirme sistemi gibi nedenler rol oynamıştır. Devşirme sisteminin en önemli katkısı liyakat ilkesini hayata geçirmiş olmasıdır.

 

Çok önemli başka bir husus ise Osmanlı’da tımar sisteminin babadan oğula geçmemesi ve soylu sınıfın bulunmaması gibi nedenlerle bürokrasi değişimin öncüsü olmuştur. Ulema sınıfının direncine rağmen çağdaşlaşma adımlarını gerçekleştiren bürokrasidir. Diğer taraftan Osmanlı’nın son dönemlerinde kurulan okullar Cumhuriyeti kuran aydınları yetiştirmiştir. Atatürk de bir Osmanlı aydını ve askeri bürokratı olarak üstün başarılar göstermiş ve değişim ihtiyaçlarını gayet iyi anlamış olarak gerekeni yapmıştır. Atatürk Osmanlı’nın son dönemlerindeki sıkıntıları yaşayan, çağı iyi analiz eden, bunları çözmeye çalışan, milletin yararını üstün tutan aydın sınıfın seçkin bir temsilcisidir.

Yorumlar