Şenkaya hakkında notlar


Bu yazıda Erzurum’un Kars sınırındaki ilçesi olan Şenkaya’nın tarihi ve kültürüne ilişkin kısa bir değerlendirme paylaşacağım. Önemli gördüğüm kimi hususlara değineceğim ve olabilecek hata ve eksikliklerden dolayı şimdiden af diliyorum.

 

Bağlı bulunduğu şehirden minibüsle üç saatte varılan  bu uzak ilçenin ilginç tarihi ve kültürel özellikleri söz konusu. Ayrıca, kurucusu aydın ve önder Hüseyin Köycü’nün örnek mücadelesi, yüksek bir okuma yazma oranına sahip olması, kadın erkek eşitliğine verilen değer gibi konulardan da söz edebiliriz.

 

Diğer taraftan, bin bir çiçekli yaylaları, eşsiz sarı çam ormanları ve hayat dolu vadileriyle doğa harikası bir yer Şenkaya. Usta gazeteci Mustafa Balbay Mayıs 2023’de ilçeye yaptığı ziyaret sonrasındaki yazısında şu ifadelere yer vermiş: “Başka bir yazı konusu olabilecek, dünyanın en güzel doğa belgeseline şapka çıkartacak yolculuktan sonra Şenkaya’ya vardık. Öteye yol yok. Ötesi, bulutlar ve güneş!” 


 

Fakat öncelikle Şenkaya tarihine kısaca göz atacağız ve bunu yaparken dört önemli kaynağa başvuracağız. Bunlardan ilki Osmanlı ve Çarlık Rusya’sı arasında özellikle 19. ve 20. yüzyılda yaşanan gelişmeler ve nüfus hareketleri olacak.

 

Şenkaya tarihini anlamak için bir diğer önemli kaynak da elbette ilçemizin kurucusu Hüseyin Köycü’nün hayatına bakmak olacaktır. Onun hayatıyla ilgili ayrıntılar ve kaynaklar ilçe tarihine de kimi açılardan ışık tutuyor kanımca. Bu konuda Prof. Dr. Koptagel İlgün’ün önemli çalışmaları bulunuyor. 

 

Yine çok değerli Şenkayalı bürokrat, araştırmacı ve edebiyatçı Turan Tan’ın “Karlar hala beyaz yağıyor” adlı kitabı da önemli başka bir kaynak olarak yol gösterici olacak. Bu vesile ile 2018 yılında hayata veda eden Mülkiyeli üstad Turan Tan’ı saygıyla anmak istiyorum. Yeri geldiğinde onun kimi önemli tespitlerine de yer vereceğim yazıda.

 

Bir dördüncü kaynak da bazı ansiklopedik bilgiler ile daha detaylı enformasyon bulunabilen Oltu tarihine ilişkin makaleler olacak.

 

İlk kaynak, yani Osmanlı ve Çarlık Rusya’sı arasındaki ezeli güç mücadelesi, hem genel tarihimiz hem de ister doğuda küçük bir ilçeyi ister tüm Kafkasya bölgesini ele alalım önemli sonuçlar ortaya çıktığını gösteriyor. Bu nedenle kısa bir tarihsel arka planın yararlı olacağını düşünüyorum.

 

Bilindiği gibi, Osmanlı İmparatorluğunun son üç yüz yılı derslerle, acılarla dolu bir dönem. 1800’lü yıllarda ise reform çabalarının yoğunlaştığını ama çare getiremediğini görüyoruz. Duayen tarihçi İlber Ortaylı’nın deyimiyle bu dönem İmparatorluğun en uzun yüzyılı bir bakıma.

 

Çöküşü durdurmak ve memleketi kurtarmak için çırpınan bürokratların, yöneticilerin, vatanseverlerin derslerle dolu hikayelerini görüyoruz bu yüzyılda. Anlıyoruz ki modernleşme çabaları var ama açmazlar da çok. Avrupa 17. yüzyıldan itibaren kabuğundan çıkıp, akılcılıkla hızla yükselmekte iken Osmanlıda, her şeye geç kalmış olmanın, yapısal açmazların sarsıcı etkilerini görüyoruz. 

 

Eğitimdeki, ekonomideki çırpınışlar yetersiz kalıyor. Avrupalılar ve Çarlık Rusya’sı ise “hasta adamın” üzerine yürüyüp durmakta. Öyle ki aralarındaki anlaşmazlıklar olmasa Osmanlı çok daha erken yıkılacak. Özellikle II. Viyana Kuşatması, Kırım Savaşları, 93 Harbi, Balkan Harbi, Birinci Dünya Harbi, Ülkeyi tüketiyor. Batılıların ve Çarlık Rusya’sının kışkırttığı ulusçuluk cereyanı ise Osmanlıyı sarsıyor. 

 

Çarlık Rusya’sında 17. yüzyılın sonlarında sahneye çıkan Büyük Petro ülkeyi hızla modernleştirirken, Osmanlıda aynı yüzyılda, Halil İnalcık’ın “Osmanlı Devletinde efsaneler ve gerçekler” adlı kitabında anlattığı üzere çocuk sultanlar, yeniçeri diktası ve devletin içine düştüğü acz söz konusu. Osmanlıdaki modernleşme çabalarının ise özellikle Kırım Savaşlarında alınan yenilgilerden sonra arttığını görüyoruz.

 

İşte bu manzara içinde çöküşün önemli bir noktası da Doğu Cephesi. Çarlık Rusya’sının Kafkaslardaki politikaları önemli sorunlara sebep oluyor. Rusya’nın İran ile yaptığı savaş ve anlaşmaların bile bölgeye etkileri söz konusu. Örneğin 1828 tarihli Türkmençay Anlaşması’nın yarattığı nüfus hareketleri Kars, dolayısıyla Örtülü bölgesi için de önemli oluyor.

 

93 Harbi (1877-78) sırasında ise Ruslar Erzurum’a dayanıyor. Vatansever Erzurum halkı tabyalarda canını siper ediyor. Kadını, yaşlısı, kar, soğuk demeden, kazmalarla, küreklerle askerlerin yanına koşuyor. Savaş sonunda Ruslar geri çekiliyor ama Kars, Ardahan  ve Oltu bölgesinde 40 yıl kadar kalıyorlar malum. 1917 yılında gerçekleşen Ekim Devrimi sonrasında ise hem bölgenin kaderi değişiyor hem de Lenin yönetimi emperyalist güçlere karşı yürütülen Kurtuluş Savaşına destek veriyor.

 

1878-1918 arası bu dönemde Çarlık Rusyası kontrolünde kalan Kars, Ardahan, Oltu, Şenkaya bölgesi zorlu bir dönem geçiriyor. Bir tür oblast sistemiyle yönetilen bölgede Çarlık rejimi ile işbirliği yapan ve feodal özellikleri bulunan kimi yerel unsurların da önemi artıyor.

 

Yine bölge tarihi açısından büyük önemi bulunan Sarıkamış Harekatı da çok büyük acı ve kayıplara neden oluyor. Sarıkamış Harekatı Enver Paşanın hırslarına kurban edilen on binlerin hazin hikayeleriyle dolu. “Kaymakam Şerif Beyin Anıları” adlı kitap bu manada oldukça sarsıcı bilgiler içeriyor.

 

Bu 40 yıllık dönemde askere alınma işlemleri yapılamamış elbette. Ayrıca bölge halkı silahsız ve savunmasız kalmış. Çarlık Rusyası’nın politikaları ve bölgenin Rus kontrolünde olması nedeniyle kimi milliyetçi etnik grupların eylemlerini artırdıklarını ve bu yüzden karşılıklı olarak büyük acılar yaşandığını söylemek gerekir.

 

Hülasa Osmanlının son dönemi çağa hazırlıksız yakalanmış, eğitimsiz, sanayisi Batılılara bilinçsizce verilen imtiyazlar sonucu gelişememiş, yetersiz yöneticilerin elinde kalmış bir milletin trajik tarihi aslında. Aklın önüne konulan engeller, ortaya çıkan acziyet her bakımdan derslerle dolu. Atatürk ise bir yeni onur arayışıyla milletin kurtarıcısı oluyor malum.

 

İşte Örtülü köyü (Şenkaya) gerek Kafkasya’daki sorunlar ve nüfus hareketleri, gerek Rusya’nın Erzurum’a kadar gelmesi ve gerekse Sarıkamış Harekatının yanı başında gerçekleştiği bir yer olması anlamında önemli tarihi olaylara tanıklık ediyor. Nüfus yapısında ve sayısında değişiklikler meydana geliyor.

 

Aslında Örtülü tarihine bakarken aynı zamanda Oltu’nun tarihine de bakmak sağlıklı bir yol olur. Çünkü Oltu bütün bu önemli olaylar ve Çarlık Rusya’nın askeri harekatları açısından yol üzeri stratejik bir nokta olması nedeniyle birçok olaya sahne olmuştur. Nispeten yukarıda ve dağlık bölgede kalan, üstelik Kars tarafından da yolu olmayan Şenkaya da bütün bu gelişmelerin dışında değildir elbette.

 

Örneğin ilçenin kurucusu olan Hüseyin Köycü, Molla Bilal gibi isimlerin Oltu bölgesindeki mücadeleye katıldığını ve önemli katkılar yaptığını görüyoruz.

 

Diğer taraftan, adına Sarıkamış Harekatı denen askeri operasyon sırasında şehit olan on binlerin esas olarak Şenkaya Allahuekber Dağlarında hayatlarını kaybettiğini biliyoruz. Çünkü harekatın iki kolu olan Bardız ve civar köyler ile Oltu-Kosor-Ersinek hattı Örtülü köyünün yanı başında bulunuyor. Bu hatlardan Allahuekber dağları eteklerinde toplanacak askerlerin Sarıkamış’ta bulunan Rus askerlerini çevirmesi düşünülmüş ama coğrafi koşullar, mevsim koşulları, askeri ekipman ve diğer sevk imkanları yeterince hesaplanmadan yapılan harekat bir felaketle sonuçlanmış malum. Bölge halkı bu harekat sırasında Türk Ordusuna yardım etmiş, fakat harekat olumsuz sonuçlandıktan sonra Çarlık Rusya’sının baskısına maruz kalmıştır.

 

Bu noktada tarihsel açıdan biraz daha geriye gidecek olursak, kimi ansiklopedik kaynaklara göre bugünkü ilçe merkezi olan Şenkaya, orta çağda Gürcistan'ın bir parçası olan Tao bölgesinde yer alıyordu. Osmanlılar bu bölgeyi 16. yüzyılın ortalarına doğru Gürcülerden aldı. İşte söz konusu kaynaklara göre Örtülü Gürcüce bir yer adı olan Ortauli’den geliyor. Ortuli/Ortauli köy olarak 1835’te Çıldır Eyaletinin Penek Sancağına bağlı idi. O tarihteki bir nüfus sayımına göre köyde 760 Müslüman 62 de Katolik nüfus bulunuyordu. Ancak bölgede yaşanan yoğun nüfus hareketlerini hep akılda tutmak gerekiyor.

 

Örtülü (Şenkaya) köyü Birinci Dünya Savaşı Döneminde ise yaklaşık 160 haneli ve 1000-2000 arası nüfuslu büyükçe bir köydü. Bugünkü Oltu ilçesine ve Kosor Nahiyesine bağlıydı. Daha önce değindiğim üzere, 93 Harbinden (1877-78) itibaren Kars-Oltu bölgesiyle birlikte yaklaşık 40 yıl Rus kontrolünde kaldı. İlçe 7 Nisan 1918 tarihinde işgalden kurtulmuş oldu. Ayrıca bir dönem bölge halkı yaşadığı yerleri terk edip, yıllar sonra geri dönebildi. Bu olay halk arasında “Kaçakaç” olarak da adlandırılmaktadır.

 

Şenkaya tarihini anlamak için bir diğer önemli kaynak da elbette ilçemizin kurucusu Hüseyin Köycü’nün hayatına bakmak olacaktır. Hüseyin Köycü 1895 yılında Örtülü’de doğmuş. Babası Artvin’den hafızlık yapmak üzere Örtülüye gelmiş. Oğlunun yetişmesine ve kitaplarla tanışmasına oldukça önem vermiş. 

 

Hüseyin Köycü kendisi de eğitime çok büyük önem vermiş. Kalkınmanın köyden başlaması gerektiğine inanmış ve bu nedenle de Köycü soyadını almış. Hüseyin Köycü Oltu bölgesindeki örgütlenme ve bağımsızlık çalışmalarına da katılmış. Oltu İslam Komitesi üyeliği yapmış örneğin. 

 

Onun yoğun çalışmaları sonucunda 1945 yılında ilçeye  dönüşen Örtülü köyü insanlarının da kaderi değişmiş deyim yerindeyse. Çünkü artan idare ve eğitim imkanları önemli etkilerde bulunmuş. Okuma yazma oranı yükselmiş ve Şenkayalı gençler önemli üniversitelerde okuyarak Türkiye’nin seçkin kurum ve şirketlerinde daha fazla görev almaya başlamışlar.

 

Örtülü köyünün oluşumu açısından özellikle Çarlık Rusya’nın 1800’lü yılların başlarından itibaren Kafkaslardaki baskıları, Kars ve Erzurum’u ele geçirmeye yönelik girişimlerinin yarattığı nüfus hareketleri oldukça önem taşıyor. Bu manada Şenkaya da Ahıska Türkleri başta olmak üzere Kafkaslardan ve diğer bölgelerden önemli göç almış bir yer. Zaman zaman da sığınılan korunaklı bir coğrafya olmuş. 

 

Yazının başında sözünü ettiğim, roman türünde yazılmış olan Turan Tan’ın “Karlar hala beyaz yağıyor” adlı kitabında Örtülü köylülerinin çoğunlukla nereden geldiği ile ilgili bazı tespitler de yer alıyor. Buna göre 1826-1828 Rus-İran harbinden sonra Türkmençay Anlaşması gereği Oltu çevresinden on binlerce Ermeninin Ahirkelek, Kür ve Erivan bölgelerine; Ahıska, Ağcakale, Şiran, Ordubat, Batum dolaylarından on binlerce Müslümanın da Oltu ve çevresine yerleştirildiğinden söz ediliyor.

Yine kitapta Örtülü’lü yaşlı bir kadın anlatıcı Ahıskalı olduklarını, Ağbulak bölgesinden geldiklerini, Çalkavur üstünden Büyükçukur bölgesine ulaştıklarını ifade etmektedir.

Turan Tan kitabında ayrıca şu ifadelere yer veriyor:

“Örtülü, yerli yetingen insanları yanında sonradan gelen göçlerle dolmuş kozmopolit bir yerleşke. Ahiskalı, Ağcakaleli, Azerbaycanlı, Türkmen, Lezgi, Tat, Kürt, Acem, Gürcü, Arap gibi değişik tarihlerde farklı yörelerden gelip yerleşen insanların birlikte yaşadığı bir yer.”

Bugün de Şenkaya bölgesinde farklı etnik kimlikteki insanlar barış içinde yaşıyor. Özellikle merkezdeki hakim şive ise Ahıska lehçesiyle büyük bir benzerlik gösteriyor. Bunu gerek Gürcistan gerekse Rusya’nın farklı bölgelerindeki Ahıska Türkleriyle karşılaştığınızda açık şekilde görüyorsunuz. Birkaç yıl önce Moskova’da gecelerine katıldığım Ahıska Türkleri konuşmaları ve halk oyunlarıyla önemli bir etki bırakmıştı. Bu vesile ile belirtmek gerekir ki, Ahıska Türkleri tıpkı Çerkezler gibi sürgün ve göç politikaları nedeniyle büyük acılar yaşamış bir halk. Özellikle İkinci Dünya Savaşında Stalin Sürgünü ile yerlerinden edilen Ahıska Türkleri yollarda ve gittikleri yerlerde çok büyük kayıplar vermiştir.

 

Nüfus hareketleri açısından Şenkaya’nın özellikle son 30-40 yılına baktığımızda ise dışarıya yoğun göç verildiğini görüyoruz. Coğrafyası itibarıyla tarım imkanlarının sınırlı olması bunda önemli bir etken. Ticaret ya da zanaat imkanları da sınırlı. Arazi özellikleri nedeniyle halkın büyük bölümü hayvancılıkla uğraşmış çok eskilerden bu yana. Genelde hayvanlarla birlikte ilçe, yaylak ve kışlak denilen yerlerde yarı göçebe bir hayat sürdürülmüş. Ancak unutmayalım ki yerleşik düzene kıyasla göçebe unsurların fazla olduğu yerlerde gelişme imkanları da sınırlı oluyor. Buna rağmen Ahıska ve Kafkaslara ait kültürel özellikleri ve Hüseyin Köycü’nün çabaları Şenkaya’yı farklı kılan unsurlar getiriyor kanımca.

 

Özellikle 1960 ve 1970’li yılları yaşayanların da bildiği gibi yardımlaşma ve dayanışma duyguları güçlüymüş bölgede. Panayırlar, kolektif faaliyetler yaygınmış. Belki fakirlik varmış ama gelir adaletsizliği fazla olmadığından insanlar azla yetinen ama mutlu yaşadıkları bir dönem geçirmiş.

 

Bu küçük kasaba sinema bulunan, gazete çıkan, halk evi gibi kültürel imkanları olan, daha önce değindiğim gibi okumaya ve kadına değer verilen bir yer olmuş. Ancak özellikle 1980 sonrası yaşanan tahribat Şenkaya’yı da birçok açıdan olumsuz etkilemiş. Kırsaldaki fakirleşme ve gelir dağılımında bozulma önemli sonuçlar doğurmuş kanımca.

Turan Tan Örtülü köyünün farklılığını anlatırken Köy Enstitüleri örneğini de verir. 1940 yılından itibaren kurulan bu okullara birçok bölge mesafeli yaklaşırken Örtülü kızlarının erkeklerden önde buralara gelip okuduğunu ve öğretmen olduklarını belirtir. Örtülü Köyünün içinden Cılavuz ve Pulur okullarından yetişme onlarca kadın öğretmen olduğunu söyler. Kadınların konumu daha önce belirttiğim gibi Şenkaya’yı farklılaştıran bir özellik.

Fakat, Şenkaya’nın kaderi diğer doğu şehirleri ve Türkiye genelinden farklı değil yine de. Bunun en önemli nedenleri yetersiz kalkınma politikaları, planlama eksiklikleri, kooperatiflere önem verilmemesi, tarım politikalarındaki sorunlar.

 

Şenkaya’ya ilişkin bazı kültürel özelliklerden söz edecek olursak, merkezdeki Türk nüfusa hakim olan ağırlıklı özelliklerin Ahıska Türkleriyle benzerlik gösterdiğini görüyoruz. Ahıska Türkleri ise etnik köken açısından Kıpçak grubuna dahil ediliyor. Konuşulan hakim ağız Oğuz-etno kültürel sistemi içinde yer alıyor.

Ahıska Türklerinin geleneklerine bakıldığında aile yapısının ataerkil olduğunu görüyoruz. Ailede yaşlı büyükler de yine önemli bir yere sahiptir. Ailenin birlikte yediği yemeklere büyük önem verilir. Yemeğe aile reisi başladıktan sonra başlamak gerekir. Yine büyüklerin yanında saygılı davranmak, ayak ayak üstüne atmamak, sigara içmemek gibi davranışlar önem taşır.

Ahıska Türklerinin özellikle Ramazan ve Kurban bayramlarına büyük önem verdiklerini, bu günleri aile, akraba ve komşularla iyi ilişkiler ve yakınlaşmak için değerlendiklerini görüyoruz. Ayrıca bu tür günlerde sadece aile içindeki değil tanıdık tüm yaşlı ziyaretlerinin önem taşıdığını görüyoruz.

Özellikle rahmetli Leyla babaannemin çok önem verdiği bazı inanışlardan da söz etmek istiyorum. Bunlar arasında akşam ve gece vakti tırnak kesmemek, evde ıslık çalmamak, eşikte durmamak ve konuşmamak, ateşe su dökmemek, gerekmedikçe gülmemek ve ölçüsüz davranmamak gibi şeyleri sayabiliriz.

Şenkaya’da barlar ve özellikle yaz aylarında dışarıda yapılan düğünlerin önemi ve hatırası büyüktür. Ahıska Türklerinde olduğu gibi düğünlerin ana unsuru davul ve zurnadır. Herkesin süslenip geldiği, kızların, erkeklerin, aşıkların birbirini görebilme umuduyla heyecanla beklediği günlerdir düğünler. Bu vesile ile düğünlere büyük anlam veren meşhur zurnacımız Toppo Bekir amcayı rahmetle anmak isterim. Onun sade, dokunaklı, coşturucu müzikleri kulağımızda hiç dinmeyecek tınılardır. Bugünlerde düğünlerde çalınan, kültürü pek de yansıtmayan o tuhaf orkestra müziklerini ise yadırgadığımı belirtmeyi bir görev sayıyorum.

Aslında genel olarak bakıldığında tüm Kafkas halkları kadına ve eğitime değer veriyor. Eski Türk geleneklerinde olduğu gibi kadının ailede güçlü bir konumu var. Kadın erkek birlikte bara girilir bizde. Kız çocuklarının da erkek çocukları gibi okumalarına önem verilir. İşte Şenkaya kültürüne de bu Ahıska ve Kafkas etkisi temelinde bakmak gerekir kanımca.

Ahıska ve Kafkas etkisinin görüldüğü bir diğer alan da Şenkaya mutfağı elbette. Özellikle hamur işleri ve un mamullerinin başat olduğunu görüyoruz. Mantı, tatar böreği, pağaç, hangel, hasuda, haşil, su gıligi, erişte, kuymak, içli kete, börek çeşitleri önde geliyor bu anlamda. Kafkas etkisini çorba çeşitlerinde de görmek mümkün. Kesme çorbası ilk sırada yer alıyor örneğin. İklim özellikleri ve biraz da fakirlikten olacak patatesin (kartol) Şenkaya mutfağındaki etkisini not etmek gerekir. Yine fasulye (löbiye) ve bulgurun da yemeklerde önemli bir unsur olduğunu görüyoruz. Tabi Şenkaya ve çevre yerlerde çok sevilen cağ kebabını da saymak gerekir.

 

Rus etkisini ise Karsta özellikle kalan binalar ve yollar vasıtayla görmek mümkünken Şenkaya’da da kimi etkiler olduğundan söz edebiliriz. Buna bir örnek rahmetli babaannemin sıkça kullandığı bazı kelimelerin sonradan Rusça olduğunu fark etmem oldu. Örneğin, yaşik, akuşka, semiçka, çaynik, stakan, vedra (medra), saldat gibi.

 

Yine de bu tür etkiler çıkış yolu olmayan, yüksek rakımlı, uzak, son nokta, önemli bir zenginliği de bulunmayan (tarımsal, zanaata dayalı vb), çoğunlukla hayvancılıkla, daha çok da hayvanlarla birlikte yaylak kışlak gibi yerlere göç edilen bir yer için sınırlı sayılabilir. 

 

Son olarak bugüne baktığımızda ise doğudaki diğer yerler gibi Şenkaya bölgesi de önemli sorunlarla yüz yüze. Eğitimin kalitesi, yerel kalkınma konuları, tarım ve doğal alanların korunması gibi önemli meseleler var. Bazı konuları yeterince irdeleyerek, ortak akılla ele almak gerekiyor kanımca. En önemlisi de farklı illerde bulunan Şenkayalıların, ortak bir irade ile ekonomik ve sosyal açıdan projeler geliştirebileceği platformlara ihtiyaç var.

 

Şenkaya girişi olup çıkışı olmayan bir ilçe olarak anılıyordu malum. Hatta bir bilgi yarışmasında bu yönde soru sorulduğu söyleniyor. Şimdi bitmesi beklenen Şenkaya-Selim Yolu ile bu gerçek değişecek belki. Biterse tabi. Umarım bu yol bölge için yararlı olur. En önemli konulardan biri ise doğal hayatın ve alanların korumaya alınması. Ayrıca, eskiden buralarda yaşayanlara, onların yerine, yurduna, hatıralarına saygılı davranmak gerekir kanımca.

Yorumlar

  1. Kalemine sağlık Semih Güven

    YanıtlaSil
  2. Öncelikle tebrik ediyorum Samih Bey. Geçen yıl Tüyap İzmir de Sayın Mustafa Balbay'a benim "Kar Gülleri" romanımı imzalayıp hediye ettim. Sayı Balbay'la siyaset üzerine etkileyici bir sohbetimiz oldu. Orada Şenkaya lı olduğumu söyledim.O da Şenkaya yı tanımak istediğini söylemişti. Kar Gülleri nde Şenkaya 'dan ve tarihinden de bahseder. Şiirimde Şenkaya' yı anlatır. Umarım okumuşsunuzdur. Şenkaya hepinizin kıymetlisi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba Sevil Hanım,
      Çok teşekkür ederim. Kitabınızı en kısa sürede edinip, okuyacağım. Saygılarımla

      Sil
  3. Çok aydınlatıcı bir yazı teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. Semiha ciğim çok güzel bir yazı. Duygulandim,eskiye sizin cicuklugunuz,benim gençliğime. Şenkaya min
    Sizin gibi değerlerinde unutmayalım.var ol.sag ol .

    YanıtlaSil
  5. Samih kardeşim bu çalışmanı bir GİRİŞ olarak kabul ediyorum...Umuyorum devamı gelir...
    Kalemine sağlık...

    YanıtlaSil
  6. samih çok başarılı güzel aydınlatıcı yazı olmuş teşekkür ederim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder