Mülkiye, ah Mülkiye!

 

12 Mart döneminde Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin yüksek okula dönüştürülmesi, Fakültenin Konya’ya taşınması gibi konuların gündeme geldiğini biliyor muydunuz? Sebepse, okulun, hocaların ve öğrencilerin tehlikeli görülmesi ve bir intikam duygusuyla hareket edilmesi. İşte kurumlara ve tarihe ihanet edilmesinin açık bir örneği.

 

Bu konuyu Ruşen Keleş Hocamızın anılarından okuyunca şoka uğramıştım. O sırada Mümtaz Soysal Hocamız tutuklandığından dekan vekili olan Ruşen Hoca ve diğer hocalar telaşla ne yapılabileceğini düşünürler. Ruşen Hoca askerlikten babasının arkadaşı olan Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’dan randevu ister. Hocamız Cevdet Sunay ile görüşür ve kendisini 4 Aralık’ta Mülkiye kuruluş törenine davet eder. Tehlike de bu şekilde atlatılmış olur.



 

Bu arada verilen önem açısından İsmet İnönü’nün Mülkiye’nin kuruluş günü olan 4 Aralık törenlerine çok defa katıldığını belirtmek isterim. 1934’te Ankara’da Meclisin tam karşısındaki Ankara Palas’ta yapılan kutlamalara Meclis Başkanı Kazım Özalp, Başbakan İnönü ve çok sayıda bakan katılmıştır. Meclis Başkanı Özalp, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e Mülkiyeliler adına bir telgraf çekerek saygılarını bildirmiştir. Atatürk ise bu telgrafa karşılık vererek teşekkür ve takdirini iletmiştir.

 

1859 yılında kurulan, hatta bazı araştırmacılar tarafından kökleri daha da geriye götürülen Mülkiye Türkiye’nin en köklü eğitim kurumlarından biridir. 

 

Geçenlerde Mülkiyeliler Birliği tarafından yayımlanan “Mülkiye’ye adım atışlarının 50. yıldönümünde 1969-70 girişlilerden anılar” adlı bir kitaba denk geldim. Daha doğrusu Mülkiye’nin Kızılay’daki çalışma salonuna uğradığımda masada tesadüfen gördüm.

 

Kitapta Bilsay Kuruç, Korkut Boratav, Taner Timur, Tuncer Bulutay, Ruşen Keleş ve diğer hocalarımızla yapılan söyleşiler ve mezunlarla yapılmış çok sayıda söyleşi yer alıyor. Mülkiyeliler Birliği tarafından yapılmış çok yerinde bir çalışma olduğunu belirtmek isterim. Tabi kitabı okurken çok ilginç şeyler öğreniyor ve duygulanıyor insan.

 

Çünkü Osmanlı’dan bu yana modernleşme tarihimiz açısından çok önemli bir misyonu bulunan Fakültemiz bugün çeşitli sorunlarla yüz yüze ve bu insanın içini acıtıyor.

 

Korkut Boratav Hocamız Mülkiye’nin tarihsel işlevini devletin modernleşme sürecini hayata geçirecek bürokrasiyi yetişmek olarak ifade ediyor ve Cumhuriyetle birlikte bunun yüksek oranda hayata geçirildiğini söylüyor. Boratav Mülkiyenin geçmiş sicili içinde ülke sorunlarına kamu yönetimi, siyaset ve hukuk alanında katkı yapmayı üstlenmiş bir eğitim kurumu olduğunu da vurguluyor.

 

Bilsay Kuruç Hocamız yüksek kalite, duruş, tarz ve karakteri, farklı bir bütünlük içinde Mülkiyelilik olarak tanımlıyor. Ona göre Mülkiyelilik Sadun Aren’di, Mümtaz Soysal’dı, Korkut Boratav’dı.

 

Tuncer Bulutay Hocamız da Fakültenin 19. yüzyıldan bu yana Türk eğitimine yüksek nitelik getirdiğini ve Mülkiye’nin temel görevinin çok eskiden beri idari, mali, dış yönetimlere yüksek eğitimli ve ufku geniş insan yetiştirmek olduğunu söylüyor.

 

Yahya Tezel Hocamızın bir gün derste “bizim sınıftakilerin yarısı profesör oldu,” cümlesi hiç aklımdan çıkmaz. Mülkiyenin yetiştirdiği öğrencilerin, bürokrasi, ekonomi, diplomasi, siyaset ve sanat gibi birçok alanda ülkemize önemli katkılar yaptığı aşikar.

 

Çok açık şekilde üniversitelerin ve kurumların kalitesi ile ülkelerin gelişmişlik düzeyi arasında önemli bir ilişki söz konusu. Misyonu, tarihi olan, ülkemize her anlamda katkı yapmış kurumlarımızı göz bebeğimiz gibi korumamız gerekirken tersine işler yapmamız acı verici.

 

Bugün İngilizce ile eğitim yapan fakülte ve bölümlerin öğrenciler tarafından daha çok tercih edilmesi ve diğer sorunlar dikkate alındığında Siyasal Bilgiler Fakültesinin geçmişteki ayrıcalıklı konumunu kaybettiği görülüyor. Başka üniversitelerin kendini geliştirmesi ve kalitesini artırması anlaşılır bir şey. Ama köklü eğitim kurumlarının herkesin gözleri önünde zayıflaması kabul edilebilir değil.

 

Okuduğumuz okullar, hocalarımız, oralarda karşılaştığımız insanlar hayatımızı değiştiriyor. Bu anlamda bize değer katan eğitim kurumlarımıza borcumuz var. Şartlar ne olursa olsun biz mezunların bu borcumuzu ödemenin bir yolunu bulmamız gerektiğine inanıyorum.

Yorumlar