Osmanlı padişahlarının hayatı rahat mıydı?


Sahip oldukları güce, yetkiye ve ihtişama bakınca Osmanlı padişahlarının çok rahat bir hayatı vardı diye düşünebiliriz. Dilediğini vezir, dilediğini rezil ederlerdi anında. Alın bunu, kaldırın şunu, dediklerinde kelle giderdi. Kimse sebebini soramaz, sorgulayamazdı. Herkes bir celladın gölgesinde yaşardı bir bakıma. Biri isyana, itaatsizliğe yöneldiğinde, hemen bir cellat görevlendirilir, kellesi, kıldan, ballı bir torbanın içinde İstanbul’a gelir ve bir mızrağın ucunda ibreti alem için sergilenirdi.  İbret taşı veya Bab-ı Hümayun’un önü kellelerle dolar taşardı. Bu arada,  yeri gelmişken Orhan Pamuk’un bir cellat hikayesini içeren Kara Kitap’taki “Cellat ve ağlayan yüz” adlı öyküsü konuyu muhteşem anlatır.

 

Osmanlı İmparatorluğu üç kıta ve yedi denize hükmedilen birkaç yüzyıl boyunca zamanın en güçlü kara ordularına sahipti. Örneğin Avrupa tarihi açısından Osmanlı’nın tutumu ve Osmanlıdaki gelişmelerin hayli önemli olduğunu söyleyebiliriz.


 

Bir de çok konuşulan harem sefaları vardı tabi. Fakat padişah eşleri uzun bir dönem kimsesi olmayan kadınlardan seçilmiştir. Böylelikle padişahla hısım olacak kudretli ailelerin sonradan sultanlık iddiasında bulunmaları engellenmek istenmiştir. Dolayısıyla bu kimsesiz harem kadınlarının padişahı etkilemek, sultan olacak bir çocuk doğurmak önemli bir gündemleri olmuştur. Ancak entrikalara, başkalarının düşmanlığına açık çok zor hayatları oluyordu kuşkusuz. Padişahları en çok etkileyen kadınların ise  padişah anaları ve haseki sultanlar olduğunu söylemek mümkün.

 

Peki padişahların hayatı rahat mıydı? Her istediklerini yapabilirler miydi gerçekten?

 

Esasen Osmanlı devleti şeriata dayanıyordu. Yani padişahları sınırlayan en önemli çerçeve buydu. Diğer taraftan gelenekler de önem taşıyordu kuşkusuz. Fakat asıl meselenin başarı olduğu anlaşılıyor. Yani başarısız, aciz, sefih ve müsrif birini padişah da olsa kimse kabullenmiyordu elbette. Ayrıca bazı güç odaklarının çıkarlarını bozduklarında da hedefe konuldukları oluyordu. Osmanlı tarihini okuduğumuzda şunu açıkça görüyoruz ki Osmanlı sistemi herkes için sert ve acımasız bir sistemdi. Buna padişahlar da dahildi. Otuz altı padişahtan on dördünün devrilmiş olması önemli bir işaret veriyor aslına bakılırsa.

 

Halkı doyuramazsan, devletin onurunu zaafa uğratırsan, Hazineye para bulamazsan, aşırılıklara ve taşkınlıklara yönelirsen, askerleri ve özellikle yeniçerileri mutlu edemezsen, saray entrikalarından zamanında haberdar olamazsan, yanlış kişileri yönetici yaparsan, söylentiler, hoşnutsuzluklar arşa çıkar, askeri, uleması padişahı alaşağı etmek için fırsat kollardı. Osmanlı tarihi bunun örnekleriyle doludur. Öyle ki özellikle 17. yüzyılın başları yeniçeri ocağının padişah belirlemeye kalktığı ve diktaya yöneldiği ilginç bir dönemdir.

 

Dolayısıyla en güçlü olanlar dahi padişahların hayatları zorluklarla ve sarsıcı olaylarla geçmiştir. Osmanlı tarihinin en önemli padişahlardan, çok yetenekli ve hırslı olan Fatih Sultan Mehmet kardeş katlini kanunnamesine geçirmiş, devletin güvenliğini ve istikrarını sağladığını düşünmüş ama bununla ne kadar huzurlu olabilmiştir bilinmez. Bu kadar güçlü ve önemli bir padişah olmasına rağmen kendi güvenliğini sağlayamamıştır ve zehirlenmiş olması muhtemeldir. 

 

Aslında bu konu Osmanlı tarihi açısından önemli bir husus. Fatih Sultan Mehmet Kanunname-i Ali-i Osman adlı temel kanunda kardeş katli maddesini iktidarının son yıllarında veziri azam Karamani Mehmet Bey zamanında kaleme aldırmış. Metni hazırlayan Nişancı Leyszade Muhammed İbn-i Mustafa Paşaymış.

 

Fakat bu konunun Osmanlıya ne kadar huzur ve düzen getirdiği tartışılır. Çünkü çok kanlı bir tablonun ortaya çıkmasına neden olan bir durum söz konusu. En büyük kardeşin iktidar olacağı düzenlenmemiş nedense. Gerçi her halükarda bu kanlı tablonun sürebileceğini belirten görüşler de var.

 

Kanuni Sultan Süleyman ise entrikalara kurban giden oğlu Mustafa’nın boğulmasını emretmiş ve bir perdenin arkasından izlemek durumunda kalmıştır malum. Örneğin III. Mehmet 19 kardeşini bir anda boğdurtmuştur. Birçok padişah kardeş katline girişmiştir. Ne kadar huzurla uyumuşlardır bilinmez tabi.

 

Halil İnalcık’ın “Osmanlı tarihinde efsaneler ve gerçekler” adlı kitabında eşsiz ayrıntılarla anlattığı üzere Osmanlı tarihi özellikle 17. yüzyıldan itibaren, kafes sisteminin psikolojini bozduğu, çocuk yaşta ve aklı yerinde olmayan sultanlara, onların boğdurulmasına, analarının devlet gücünü eline almasına, yeniçeri diktasına, rüşvet ve adam kayırmanın alıp yürümesine sahne olan bir dönem olmuştur. Halil İnalcık’ın dediği gibi Osmanlı’da bir saltanat-veraset kanunu olmaması en büyük sorunlardan biri olmuştur. 

 

Gözünü para hırsı bürümüş, miskinliğin ve yobazlığın adresi haline gelmiş  yeniçeri ocağının öfkesine kurban gidenler az değildir. Yeniçerilere ilk defa kafa tutan ve gençliği ve tecrübesizliği nedeniyle hatalar yapan Genç Osman’ın yalvarışları fayda etmemiş, dünyayı titreten bir Osmanlı sultanı bir beygire bindirilip aşağılanmış ve katledilmiştir.

 

Yine de halife sıfatı olan bir Osmanlı padişahının isyancılar tarafından öldürülmesi büyük bir olaydır. Genç Osman’ın öldürülmesi büyük bir uğursuzluk olarak görülmüş, boğazın donması gibi büyük doğa olayları, kıtlık, veba salgını, savaşlar gibi bir çok konu bu olaya dayandırılmıştır.

 

Babası IV. Murat’tan sonra tahta çıkan sultan I. İbrahim’in taşkınlıkları, harem sefası, bir ara mücevherden bir kayık arzusuna kapılması gibi konular onu cellat Ali’nin kemendine götürmüş ve kırmızı kıyafetler içinde, elinde Kuran celladı karşılayan padişah katlini önleyememiştir.

 

Ruslarla 93 harbine girişen Abdülhamid önemli toprak kaybına uğramış, İstanbul’a ve ülkenin diğer bölgelerine yoğun bir göç olmuş, İstanbul’un Rus işgaline uğramasına ramak kalmış, büyük bir pahalılık baş göstermiştir. Abdülhamid tepkiler sonrasında her şeyden şüphe etmiş, çok zor bir dönem geçirmiştir. 

 

Özetle, Osmanlı tarihine ilişkin olarak özellikle Ortaylı, İnalcık, Hammer, Reşat Ekrem Koçu gibi yazarların inanılmaz ayrıntılar resmettiği kitaplarını okuduğunuzda Osmanlı padişahlarının hayatlarının hiç de kolay olmadığını açıkça görebiliyorsunuz.

 

Fakat bütün bunlara rağmen Osmanlının zamanında çok büyük bir güce ulaştığını, bu gücü de padişahların temsil ettiğini ve her şeyi zamanın koşullarına göre değerlendirmek gerektiğini akılda tutmak önem taşıyor. Yine İlber Hocanın dediği gibi tarihe mukayeseli olarak yaklaşmak gerekmektedir. Özellikle bugünün değerleri ile geçmişe bakmak yanıltıcı olabilmektedir.

Yorumlar