Şerif Mardin’e göre ideoloji, sivil toplum ve siyaset

Şerif Mardin dünya çapındaki siyaset sosyoloğu ve tarihçimiz. Standford mezunu ve Türkiye’ye döndüğünde ilk olarak Mülkiye’de hocalık yapmış. Daha sonra farklı üniversitelerde çalışmış. 2017 yılında 90 yaşında hayatını kaybeden duayen sosyolog kitapları ve ileri sürdüğü fikirleri ile siyaset sosyolojisi konusunda büyük katkılar yapmış.

Bu yazı, Şerif Mardin’in “İdeoloji”, “Türkiye’de toplum ve siyaset”, “Din ve ideoloji”, “Türkiye’de din ve siyaset” adlı kitaplarının çok kısa bir özetini, daha doğrusu bu kitaplarda bana çarpıcı gelen bazı tespitlerin gündeme getirilmesini amaçlıyor.

Şerif Mardin’in Osmanlı’dan itibaren ele aldığı, din, ideoloji, kültür, sivil toplum, toplumsal tabakalar gibi kavramların Türkiye siyasetine olan etkilerini gündeme getirmek bugünkü Türkiye’yi anlamak açısından büyük önem taşıyor kanımca.


Öncelikle ideoloji kavramı ile başlayacak olursak, Mardin’in adı geçen kitaplarını okuduktan sonra ideolojilerin öneminin azaldığı ve hatta ortadan kalkacağı yönündeki görüşün pek de geçerli olamayacağını kavradım. Çünkü katı veya daha yumuşak yapıdaki ideolojilerin toplumlar var oldukça belli fonksiyonları yerine getirmeye devam edeceği anlaşılıyor.

Şerif Mardin ideolojiyi idare edilenlerin arasında yaygın, yönlü, fakat sınırlı, belirsiz fikir kümeleri olarak niteliyor. Ona göre ideoloji insanlara istikamet vermeye yarayan bir harita işlevini görüyor. İdeolojileri belirli bir şahsın fikri yapıtlarına indirgemekse mümkün değil.

Mardin’e göre her insan kendi toplumu içindeki diğer kişilerle ve özellikle yakın olduğu gruplarla bir toplum haritası paylaşıyor. Bu haritadan hareketle içinde yaşadığı toplumun gereklerini yerine getiriyor.

Öte yandan, aydınlar katında meydana getirilen ideolojilerin yönetilenler katındaki ideolojilerle kesiştiği bir yön var ve o da esas itibariyle bir “anlama” fonksiyonunu ifa etmesi.

Buradan din konusuna geçecek olursak, Şerif Mardin’e göre din insanlara çevrelerindeki dünyayı özel gözlüklerle görmeyi sağlayacak kavramsal bir görüş imkanı sağlıyor. Daha da önemlisi kuvvetli bir dinsel inanç temel toplumsal yapıların var olmadığı veya yeterince gelişmediği bir ortamda o yapıların yaptıkları görevi de kendi üstüne alıyor. 

Şerif Mardin’e göre dinin hem kişi hem de toplum katında önemli bir fonksiyonu söz konusu. Kişi din aracılığıyla kontrol altına alamadığı bazı kuvvetlere tabi olduğu hissine karşı kişisel bir güvenlik merkezi kuruyor. Dinin toplum katındaki fonksiyonu ise etrafındaki dünyayı anlamasına yarayan bir model tesis etmesinde ve toplum ilişkilerini pekiştiren yönler vermesinde beliriyor.

Dolayısıyla din ve ideolojinin, özellikle şehirsel yapılar ve sivil toplum kurumlarının başlangıçta gelişememiş olduğu doğu toplumlarında siyasete yön vermede önemli bir etkisi oluyor. Çevre ve merkez analizi, çevrenin merkeze etkisi, iktidar ve toplumsal katmanlar arasındaki ilişki gibi konuları analiz etmek de büyük önem taşıyor elbette. Çevrenin uzun süre görmezden gelinmesi daha sonra çevrenin merkeze yerleşmesine ve yeni çatışmaların oluşmasına yol açıyor çünkü.

Şerif Mardin’e göre “sivil toplum” kavramının vurgusu şehir adabıdır. Bu kavram esasen “siyasi”nin sultasından kurtulma gibi bir kökeni ihtiva etmektedir. Örneğin Hegel’e göre ise kazanç, şahsi mutluluk ve kişi statüsünün korunması gibi boyutları var.

Şerif Mardin kavrama ilişkin önemli bir girizgâhtan sonra kendi demokratik geleneğimizin farklılığına ilişkin çok önemli bir sonuca varıyor. Bu sonuç da bizde sivil toplumun eksikliğine, Batılı anlamda kamuoyunun tarihsel temeli olmadan gelişmiş bir halinin söz konusu olduğuna ve bir İslami yapısal unsura sahip olduğuna işaret ediyor. 

Diğer taraftan başlangıçta güçlü bir gelişim özelliği göstermeyen sivil toplum unsurlarının Mardin’in belirttiği gibi “siyasi”nin sultasından kurtulmak yerine daha fazla sultasına girmesi söz konusu oluyor.

Batıdaki tarihsel çatışmaların, klise/seküler güçler, feodalite/burjuvazi/endüstri proletaryası, yerel odaklar/milli odaklar ekseninde yaşanırken, Osmanlı’da çatışmanın devlet/dini yapılar arasında geliştiği yönündeki tespit de ilginç görünüyor.

Şerif Mardin’e göre Türk toplumu hala yönetenle yönetilen arasındaki tarihsel ikiliği, devlet seçkinleri arasındaki ikili rekabeti ve son olarak da girişimci olmak isteyenlerle gücü onlarla paylaşmak istemeyenlerin tarihsel ayrımını yaşıyor.

Şerif Mardin’e göre, Türkiye’deki önemli ideolojik kırılmaların sebebi Osmanlı’nın gerileme dönemine ve bu süreci tersine çevirmek için ileri sürülen fikirlere dayanıyor. Gerileme döneminde Ulema ve bürokratlar arasında birbirine zıt iki görüşün ortaya çıktığı ve sonrasındaki gelişmelerin belirleyici olduğu anlaşılıyor. Şerif Mardin’in belirttiği üzere Ulema gerilemenin nedeni konusunda Müslüman olarak görevlerin ihmal edilmesini ileri sürerken bürokratlar gerilemenin devlet mekanizmasındaki bozulmadan kaynaklandığını ileri sürmüştü. Dolayısıyla laik bürokrat ve ilerici kesimin çağdaşlaşma ve uluslaşma adımları ve buna karşı olan fikirlerin etkileri bugüne kadar geliyor.

Şerif Mardin Atatürk’e ise hakkını teslim ediyor. Ona göre Atatürk “yeni bir onur” ve yeni bir ütopya arıyordu. Fakat Atatürk için eski sistemle ütopya arasındaki uçurum zamanla kendini gittikçe rahatsız eden bir özellik olarak belirmişti. Yine de Atatürk’ü zamanın diğer düşünürlerinden ayıran ve olağanüstü bir yetenek olarak ortaya çıkan özelliği ütopya ile realizmi dengeli biçimde yürütebilmiş olmasıydı. Atatürk her yaptığı ileri hamleden sonra durmasını bilmiş, etrafı tarttıktan sonra ulaşılacak gayesini yeniden belirlemişti. Ama Mardin’e göre Atatürk’ün orta yaşlı yardımcılarının aynı entelektüel kapasitede olduğunu söylemek zordu.

Genel olarak bakıldığında, merkez çevre çatışmalarını, siyasi partilerin konumlanışlarını ve çevreye olan tutumlarını dikkate almak gerekiyor. Türkiye’deki toplumsal yapı ve katmanları, temel çatışma dinamiklerini Osmanlıdan itibaren ele almak önem taşıyor. Şerif Mardin toplumsal katman ve dinamikleri iyi analiz etmeden, onları görmezden gelerek ve hatta yok sayarak hareket etmenin yarattığı sorunları gündeme getiriyor.

Şerif Mardin’in sözünü ettiğim kitaplarının her satırı dikkatle okunmayı hak ediyor aslında. Ancak yazıyı uzatmamak adına burada sonlandırmak istiyorum. Başka bir yazıda bürokrasi ile ilgili önemli fikirlerini paylaşmaya çalışacağım.

Yorumlar