Reşad Ekrem Koçu Osmanlı tarihine farklı açılardan bakan çok önemli bir tarihçi. Kurumlara, günlük hayata ve kültüre de ışık tutan değerli kitapları var. “Tarihimizde garip vakalar” ve “Osmanlı tarihinde yasaklar” adlı kitapları en ilginç olanlardan. Dolayısıyla Osmanlı tarihinde tuhaf olaylar ve yasaklar konusu detaylı olarak işleniyor.
Bu yazıda adı geçen kitaplarda sözü edilen en ilginç gördüğüm birkaç hususa değineceğim.
1.Maymunların idamı
Okurken insana “yok canım” dedirten bir konu bu. Osmanlı’da muhtemelen başka ülkelerde de olduğu gibi yelken ve kürek gemiciliği döneminde gemilerde birkaç talimli maymun bulunurmuş. Bunlar gemilerin direklerine tırmanarak açıkta korsan gemisi gözlermiş. Bir şey gördüklerinde de sesler çıkarmaya başlarlarmış. Dolayısıyla Galata bölgesinde denizcilik malzemelerinin satıldığı yerde maymun dükkânları da varmış.
III. Murat’ın hocası Abdülkerim Efendi güçlü bir şahsiyetmiş. Padişaha da çok güvenirmiş. Bir gün okuduğu bir kitapta “Maymun fuhuşa alet olur” diye bir cümle görmüş. Kızgınlığından yerinde duramamış ve etrafına binlerce adam toplayarak Azapkapı çarşısına gitmiş. Dükkânları basarak ne kadar maymun varsa ağaçlara astırmış.
2.Osmanlı döneminde dalkavuklar
Dalkavukluk Osmanlı döneminde bir kurumdu. Reşad Ekrem Koçu’nun belirttiği üzere bugün bir ruh ve tıynet meselesi oldu.
Peki dalkavukluk nasıl bir kurumdu ve dalkavuklar ne yapardı?
Tanzimat öncesinde dalkavuklar kâhyaları, mevzuatı ve narhları olan bir esnaf kesimiydi. Görevleri hane sahibi kişinin mizaç ve tabiatına uygun şekilde konuşmak, onu eğlendirmek, üzüntü veren sözlerden sakınmak, hane halkı ne söylerse yardakçılıkla tasdik etmekti.
Asıl ilginç olansa dalkavuklara yapılacak şeylere göre ücretlerin söz konusu olmasıydı. Reşad Ekrem Koçu bunlardan uzun uzun bahsediyor. Burada bir iki örnek vermek gerekirse örneğin oturduğu minderden aşağı yuvarlama 30 paraymış. Yüzüne mürekkep ve kömürle kara sürmek 37 paraymış. Merdivenden aşağı yuvarlamak 180 paraymış. Liste uzuyor ama çok tuhaf bir işmiş gerçekten.
3.Osmanlı’da cellat teşkilatı
Osmanlı döneminde diğer imparatorluklarda olduğu gibi ölüm fermanı yaygın bir durumdu. Padişahı kızdıranlar, isyancılar, ihanet edenler, daha birçokları ve hatta padişahların kendileri bile cellat kemendinden kurtulamamıştır. Dolayısıyla bu işi yapan geniş bir cellat teşkilatı vardı. Bunlar iri yarı acımasız adamlardı. Sebebini anlamadım ama genelde Kıpti olurlarmış.
Celladı kapısında gören devlet adamları kimi zaman durumu metanetle karşılar kimi zaman da kendini kaybedip, kurtulmanın yolunu ararmış. Tabi kurtuluş pek mümkün değilmiş.
Bir devlet görevlisi ölüme mahkûm edildiğinde fermanı bostancıbaşı bizzat götürüp, eteğini öper ve teselli eden sözler söylermiş.
Örneğin Belgrad’da idam edilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, durumu sakince karşılamış ve cellada “sanatını maharetle yap” demiş.
Burada yeri gelmişken bahsetmek isterim ki Orhan Pamuk’un bir cellat hikayesini konu ettiği “Kara Kitap”taki “Cellat ve ağlayan yüz” adlı öykü konuyu son derece etkili anlatır.
İlginç şeylerden biri de idam edilen kimselerden çıkan değerli eşyaların satıldığı bir cellat mezadı düzenlenmesi. Kimileri bunları uğursuz görüp hiç almazmış ama kimileri de bu değerli eşyaların (saat, kolye vb) peşine düşermiş.
4.Osmanlıda kahve yasağı
Kahve 16. yüzyılda Kanuni zamanında yurda girmiş. Kahveneler süratle çoğalmış ve işsiz güçsüz, özellikle kadı ve müderris mazulleri (azledilmişler) vakit geçirmek için buralara gelmeye başlamış. Hatta imamlar, müezzinler ve yüksek rütbede olanlar da geliyormuş. Ancak durum ve bu tür toplanmalar hoşa gitmemiş. III. Murat zamanında “Her ne ki fahim mertebesine vara yani kömür ola sırf haramdır” denilerek ilk kahve yasağı çıkmış. Fakat kahvene arkadaşlığı halkın aklında kalmış ve kahvecilik de çok karlı bir işmiş. Bu nedenle gizli kapaklı devam etmiş. IV. Murat zamanında ise tütün yasağı yanı sıra çok şiddetli bir kahve yasağı da getirilmiş.
5.Tütün yasağı
Tütün Osmanlı’ya 17. yüzyılda I. Ahmet zamanında girmiş. Ulema dâhil her kesim arasında hızla yayılmış. Lüle içinde çubukla içilirmiş. Sigara kağıdı ise 19. yüzyılda kullanılmaya başlanmış. Helal mi haram mı diye epey tartışılmış. Tütün içilmesinin yaygınlaşması o dönemdeki ahşap yaygınlığı da dikkate alınınca İstanbul’da önemli yangınlara sebep olmuş. İlk şiddetli yasağı getiren ve tütün içenleri idam cezasına çarptıran IV. Murat olmuş.
6.Yeniçeri teşkilatının geldiği rezil durum
1360 yılında kurulan yeniçeri ocağı Osmanlı askeri başarılarına büyük katkı yapmış. Oldukça güçlenen söz konusu askeri kurumu padişahların hoş tutması, ücretlerini yüksek belirlemesi gerekiyormuş. Cülus bahşişleri de bu açından önemliymiş.
Ancak zamanla yeniçeri sisteminde bozulma yaşanmış. Yeniçeri ocakları isyan, ihtilal, dikta gibi siyasi karışıklıklara neden oldukları gibi İstanbul’da halkı rahatsız etme, rüşvet, itaatsizlik ve asayişin bozulması gibi olumsuzlukların içinde olmaya başlamış. Özellikle esnafın kendini ocaklara kaydetmeye başlaması ve yeniçeri ocaklarının kahvehane açmaya başlamasıyla rezillikler daha da artmış. Malum II. Mahmut zamanında bir şehir muharebesiyle ocağın kapatılması vaka-ı hayriye olarak adlandırılıyor.
7.Bekâr erkeklerin İstanbul’a girme yasağı
İstanbul Osmanlı döneminde de taşı toprağı altın denilerek her bölgeden nüfus alıyormuş. Özellikle genç bekâr erkekler çalışmak amacıyla İstanbul’u tercih ediyorlarmış. Fakat bu durum İstanbul’un düzeni açısından bazı sorunlara sebep olmuş. Özellikle isyan ve ihtilal durumlarında bu gruplara karışıp yağmaya yönelenler oluyormuş. Birçok başka sorun nedeniyle genç bekâr erkeklerin İstanbul’da kefilsiz oturmaları katiyen yasakmış. Bunun için fermanlar çıkarılırmış ve zabıta amirlerine ve esnaf kâhyalarına sert talimatlar gönderilirmiş.
8.Ata binme yasağı
Tanzimat’tan önceki dönemde padişahtan başka ancak üç kişi ata binebilirmiş. Bunlar şeyhülislam ile Rumeli ve Anadolu kazaskeriymiş.
Yorumlar
Yorum Gönder