Türk tarihi üzerine notlar ve alıntılar-1-


Tarihimizi bilmek hepimiz için sorumluluk. Buna ilaveten, geçerli bir tarihsel çerçeve oluşturmadan entelektüel çabalarımız ve birçok konudaki yorumlarımız eksik kalacaktır. Ayrıca duayen tarihçi İlber Ortaylı’nın dediği gibi tarih insana zevk veren bir bilgi birikimi. Daha önemlisi de ülkemizin çıkarlarını korumak, çocuklarımızın geleceğini güvenceye almak için daha bilinçli olmaya, dünyanın gelişim dinamiklerini anlamaya ihtiyacımız var. Çünkü tarih milletlerin kendi tarihi olduğu kadar birbirleriyle mücadele ve etkileşimlerinin de tarihi. Hiçbir ülke kazanım ve deneyimlerini de herkese açıp “haydi buyurun” demiyor.

 

Bu nedenle önemli olduğuna inandığım, Türk tarihine ilişkin bazı hususlarda notlar ve yorumlar paylaşacağım. Bu notların kaynağını kaynakçada belirttiğim Halil İnalcık, İlber Ortaylı, Reşat Ekrem Koçu, Roderic H. Davison, Alan Palmer gibi yazarların muhtelif kitapları oluşturuyor.


 

1.Türk adı nereden geliyor?

 

Öncelikle belirtmek gerekiyor ki M.Ö. 1300 yıllarındaki Çin kaynaklarında bile “Türk” adı geçiyor. Bu tanım ile bir kabilenin veya kabilelerin adlandırıldığı anlaşılıyor. Tanımlamanın ise daha çok dilsel nitelikte olduğunu görüyoruz. Yani Türkler Türkçe konuşan insanlar. 

 

Halil İnalcık’a göre Oğuzlar, Karluklar, Uygurlar ve Türkçe konuşan daha birçok Türk toplumu aynı zamanda genel Türk (Törük) adını taşıyordu.

 

2.Türkler Müslümanlığı ne zaman ve nasıl kabul etti?

 

Yıllardır duyduğumuz bir görüş var. Bu da Türklerin Müslümanlığı kılıç zoruyla kabul ettiği hususu. Ancak bu görüş gerçeklere dayanmıyor.

 

Türkler birçok millette olduğu gibi yöneticilerinin kişisel tercihleri veya bir takım etkileşimler sonucu güç kazanma amacıyla Müslüman oldular. Yine de Arapların Müslümanlığı yaymaya çalışırken bir takım emperyalist amaçlar gütmedikleri anlamına gelmiyor bu. Ama şu söylenebilir ki Türklerin durumu Ruslardan farklıydı. Ruslar bütün dinleri inceleyip, hatta Vladimir zamanında heyetler gönderip stratejik bir tercih yapmışlardı. 

 

Zaman olarak bakıldığında Türkler Müslümanlığı 10. ve 11. yüzyıllarda hızlı bir şekilde benimseyemeye başladılar. Ancak daha öncesine de gidiyor. Dolayısıyla iddia edildiğinin aksine Türkler kılıç zoruyla Müslüman olmadılar. Osmanlı zamanında ise İslam’ı himaye etmeye başladılar.

 

3.Türklerin İslamiyet öncesi dinleri neydi?

 

Türkler İslamiyet öncesinde genel olarak şamandılar. Şamanizm eski bir şifa geleneği ve bir yaşam biçimi. Doğayla ve tüm yaratılışla bağlantı kurmanın bir yolu. Britannica ansiklopedisinde belirtildiği üzere şamanların repertuarları bir kültürden diğerine farklılık gösterse de, tipik olarak hastaları iyileştirme, diğer dünyayla ve ruhlarla iletişim kurma yeteneğine sahip oldukları düşünülüyor.

 

4.Bilinen ilk Türk devletleri kimlerdi?

 

İlk Türk devletleri Hunlar, Göktürkler, Avarlar, Uygurlar, Hazarlar, Karahanlılar, Gazneliler ve Selçuklular gibi devletlerdi. İlk Müslüman Türk devletleri ise Gazneliler ve Karahanlılardı.

 

5.Türk devletlerinin temel güç kaynağı neydi?

 

Halil İnalcık’a göre ipek nakliyesi ve ticareti  Hsiungnulardan Osmanlıya kadar Türk devletlerinin temel güç kaynağı olmuştu.

 

6.Osmanlı Türkü üstünlüğünü nasıl koruyabildi?

 

Halil İnalcık’a göre özellikle İstanbul’un fethinde görüldüğü üzere çağdaş yöntem ve teknolojileri kullanmak büyük önem taşıyordu. İstanbul Macar top ustası Urban’a döktürülen büyük toplar sayesinde fethedilebilmişti. Osmanlı ordu, bürokrasi ve yönetim teknikleri bakımından Avrupa’dan daha ileri olduğunda güçlüydü. Yani güçlü olmasını çağdaşlaşma adımlarına borçluydu. Fakat ne zamanki süreç tersine döndü, yani Avrupa ilerlerken çağdaşlaşma adımları atılamadı, Osmanlı da gerilemeye başladı.

 

7.Türk kültüründen ne anlaşılmalıdır?

 

Bazı tarihçiler Avrupa kültürünün hümanizm ile Hristiyan dininin bir sentezi olduğunu ileri sürüyor. Hümanizm ise Antik Yunana dayanan ama esas olarak Rönesans ile gelişen bir düşünce akımı. İnsana dayanıyor ve bireyi, özgür düşünceyi, sanatı ve sekülerizmi merkeze koyuyor.

 

Türk kültürü deyince ise İslamiyet’in etkisini dikkate almak gerekiyor elbette ama dile, Türk gelenek ve göreneklerine de önem vermek gerekiyor kanımca. Roderic Davison özellikle Cumhuriyetle birlikte Türklüğün esas olarak Türk ulusuna ve kültürüne aidiyet olarak ele alındığını söylüyor.

 

Kültür bir bakıma insanın ve toplumun içinde olduğu her şey ama gelenek ve değişimin sürekli bir dinamizmi var. Değişim boyutu ve toplumun, insanların yetenek ve özelliklerini geliştirmesi daha önemli kanımca. Kültür asla sabit değil. Toplumun hem kendi içindeki gelişiminin hem de başkalarıyla etkileşimin bir sonucu.

 

8.Batılılaşma süreci ne zaman başladı?

 

Genel görüş Osmanlıda Batılılaşmanın özellikle 18. yüzyılda Ruslardan alınan ağır yenilgiler ve Kırım’ın kaybı sonrasında hızlandığıdır. Askeri teknolojinin alınması anlamında daha erken tarihler söz konusu. Batılılaşma genelde askeri teknolojiden başlamış, günlük hayattaki çeşitli alet ve edevattan siyasi kurumlara kadar sürmüştür. Konuyla ilgili ayrıntılı bir yazı blogda yer almaktadır.

 

9.Matbaanın önemi neydi?

 

Matbaa 1450 yılında Gutenberg tarafından bulundu ve Avrupa’nın gelişmesinde büyük rol oynadı. Osmanlı’ya ise ancak 1724 yılında gelebildi. Yani 274 yıl sonra. Ulema o tarihte bile din kitaplarının basılmaması koşuluyla fetva vermişti.

 

Matbaa aslında Türk tarihi açısından bir sembol. Avrupa aydınlanmasında büyük önem taşıyan matbaanın çeşitli nedenlerle dirençle karşılaşması ve kitap dağıtımı ve yayın konusunun ciddi bir gecikmeye uğramasının derslerle dolu bir hikayesi.

 

10.Osmanlıda eğitim neden bozuldu?

 

Roderic H. Davison’a göre gurur, kuşku, uyuşukluk, gavurla temas korkusu, bunların hepsi eğitimin bozulmasına sebep oldu. Ulema yalnızca yargıç ve hukukçu değil, aynı zamanda toplumun öğretmeniydi. Onların cahilliği bütün toplumu etkiliyordu. Davison’a göre Türklerin çoğu kendi Türk ve Müslüman geçmişleri ya da dünyanın gidişatı gibi konulardan bihaber büyüyordu.

 

Özellikle 18. yüzyılda ise eğitim kurumlarında yapılan bazı reformlar Cumhuriyeti de kuran Osmanlı aydınlarının yetişmesini sağladı.

 

11.Osmanlının gerileme nedenleri

 

Bu her daim önemli bir konu ve bugünü anlamak açısından devam eden önemi söz konusu. Osmanlı'daki gerilemenin çeşitli nedenleri vardı elbette. Daha önceki yazılarda birçok yazarın görüşlerine değişmiştim. Bu yazıda ise yalnızca Roderic H. Davison’un görüşlerine yer vereceğim.

 

Davison’a göre Osmanlı'daki gerilemenin başlıca sebeplerinden biri birçok nedenle ticaret ve vergi gelirlerindeki azalma ve böylece fiyatlardaki yükseliş ve refah kaybıydı. Osmanlının tam tersine 16. ve 17. yüzyılda Avrupa ticareti ve ekonomisi büyüyor ve deniz yollarındaki hakimiyet kaybı ile birlikte Osmanlı nispi olarak ağırlığını kaybetmeye başlıyordu.

 

Davison’a göre çok sayıda ulema cahilleri ve yoksul medrese öğrencilerini arkalarına alarak yeniliklerin ve yenilikçilerin karşısına gitgide daha ağırlıklı olarak çıkıyordu. Önyargı, yani yeniliğin günah olduğu görüşü çok talihsiz bir dönemde, Avrupalıların coğrafi keşifler, akılcı düşünce, bilimsel araştırma, teknoloji ve imalatta ileri adımlar attıkları sırada yaygınlık kazanmıştı.

 

Başka bir neden tımar sisteminin bozulması ve tımarlı sipahilerin barut çağında etkinliğini yitirmesiydi. Seferlere çıkan sipahilerin sayısı azalıyor, sipahilere emanet edilen yerel düzen de eskisi gibi sağlanamıyordu. Bunun sonucunda tarımsal üretim düşmeye başladı. Yeni, tüfekli piyade askerleri seferlerden dönüldüğünde defterlerden düşürülüp serbest bırakılıyor, bunların bir kısmı Anadolu'da eşkıya çetelerine dönüşüyordu. Bu tür çeteler artıyor ve bastırmakta büyük zorluk çekilen Celali İsyanları gibi önemli isyanlar ortaya çıkıyordu. 

 

16. yüzyılda ekonomik ve toplumsal bunalım sonucu baş gösteren Celali İsyanları ve bastırılmasına dönük girişimler yerleşik düzene, kentlere ve köylere öyle büyük zararlar vermişti ki, kaçan insanlar uzaklara, dağ başlarına yerleşir olmuştu. Kimileri Türkiye’de kentlerin yeterince gelişememesi ve köy sayısının halen bu kadar fazla olmasını buraya kadar götürmektedir.

 

Başka önemli bir neden de devşirme sisteminin etkinliğinin azalması, daha fazla köle- memur çocuğunun resmi görevlere gelmesiydi. Böylece liyakatli terfi gitgide daha az görülmeye başlamıştı. Bunun yerine adam kayırma ve yozlaşma gelmişti.

 

Bir diğer nedense daha önce tecrübe kazanmak üzere taşraya gönderilen Şehzadelerin kafes sisteminin getirilmesi ile birlikte saraydaki özel bölümlere kapatılması ve böylece kendilerini geliştiremeyen ve psikolojik sorunları olan kimseler ortaya çıkmasıydı.

 

KAYNAKÇA:

-Ortaylı, İlber, Türklerin tarihi

-Ortaylı, İlber, Yakın tarihin gerçekleri

-Ortaylı, İlber, Osmanlıyı yeniden keşfetmek

-İnalcık, Halil, Türklük, Müslümanlık ve Osmanlı mirası

-İnalcık, Halil, Osmanlı’da devlet, hukuk ve adalet

-İnalcık, Halil, Rönesans Avrupası, Türkiye’nin Batı medeniyeti ile özdeşleşme süreci

-Koçu, R. Ekrem, Osmanlı tarihinin panoraması

-Palmer, Alan, Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileyiş ve çöküş tarihi,

-Davison, Roderic H., Osmanlı Türk tarihi, 1774-1923, Batı etkisi

Yorumlar