İlber Ortaylı’nın “Yakın Tarihin Gerçekleri” adlı kitabı diğer kitapları gibi oldukça ilginç bilgiler içeriyor. Kitapta gündeme getirilen Osmanlı’nın son dönemine ilişkin önemli gördüğüm birkaç hususu aktarmak istiyorum.
1.Hasta adam meselesi ve I. Dünya Savaşı
Osmanlı hakkında ilk olarak hasta adam tabirini kullanan malum Rus Çarı I. Nikolay idi. Osmanlıyı paylaşmak için Britanya sefirine teklifte bulunmuştu. Osmanlı İmparatorluğu’nun aslında daha geç yıkılması Rusya ve Batılılar arasındaki bu paylaşım anlaşmazlığından kaynaklandı bir bakıma.
Fakat İlber Ortaylı diyor ki, ona hasta diyen imparatorlukların hepsi ondan birkaç sene evvel öldüler. Nitekim Çarlık Rusya’nın dağılması son derece dramatik bir şekilde gerçekleşti. Birinci Dünya Savaşı’na girildiğinde imkânlar son derece kısıtlıydı Rusya’da. Hatta savaştaki üç kişiye bir tüfek düşüyordu. Büyük gıda sıkıntısı vardı. Diğer taraftan Çanakkale Savaşı’nın kazanılması da İngilizlerin Ruslara yardım ulaştırmasını engelledi. Şartların daha da ağırlaşması ve Rus askerlerinin deyim yerindeyse cephelerden kaçması gibi sonuçlar doğdu. Devrim de bu koşullar altında gerçekleşti. Son Çar ve ailesi, başlarında Yurovski’nin bulunduğu Bolşevikler tarafından kurşuna dizildi.
Ortaylı’ya göre Bolşevizmin başarısı insanlığı kurtarmaktan çok eski imparatorluğun birliğini yeniden kurmak oldu ama bu bir heyecandı ve iyi planlanmayan yeniden inşa yeni bir dağılmayı getirmişti.
Rusya’nın harbe girme meselesi de tıpkı Osmanlılar gibi aslında büyük bir yıkıma sebep oluyor ve önceden uyarıların olduğunu görüyoruz. Örneğin maliye nazırı Kont Witte, etrafındakilere, bu savaşta hiç kimse kazanmayacak, tahtlar, taçlar, din, anane hepsi yok olacak diye feryat ederek tepki gösteriyor ama dinleyen olmuyor.
Bu aslında savaşların çoğu zaman ülkelere nasıl bir yıkım getirdiğini, evdeki hesabın çarşıya pek de uymadığını göstermesi açısından önemli. Nitekim İlber Ortaylı aslında Türkiye’nin İttihat ve Terakki döneminde Birinci Dünya Savaşı’na girmesini ve o dönemdeki hasarı da bir şekilde gündeme getiriyor. Örneğin okul sınıflarını boşaltacak kadar çok sayıda gencin yedek subay harbinde, demirci ve çiftçileri cephelerde kaybedecek ve iktisadiyatı adeta onlarca yıl kalkınmayacak derecede tüketmek bu hükümetin basiretsizliği olmuştur, demektedir.
2.Türklerin devlete bakışı
İlber Ortaylı’ya göre Türk Müslüman düşüncesinde sosyolojik olarak da Cevdet Paşa’nın ifade ettiği gibi devlet vahyin eseriydi. Yani insanlara verilen ilahi aklın kabul ettiği bir organizasyondu. Onun için her zaman devlet mukaddes bilinirdi. Çünkü devletsizlik, organizasyonsuzluk büyük bir felaket demekti ve nitekim bugün Orta Doğu bölgesinde güçlü bir devlet görüntüsü veremeyen ülkelerin halklarının yaşadıkları dram ortada.
3.Duyun-i Umumiye
Ortaylı Osmanlıda çok önemli sorunlardan birini de vergi kaynaklarının iyi tespit edilip sağlıklı vergilendirilememesi olarak görüyor. Konunun tüm insanlık tarihinde önemli olduğunu söylüyor. İlginç gelen yorumu ise bir nevi hacizci konumundaki ve alacakların idaresi demek olan Duyun-i Umumi sayesinde Türkiye’de de modern maliye sisteminin kavranmaya başladığını söylemesi oldu.
4.Bürokrasi
İlber Ortaylı‘nın kitaplarında bürokrasiye ilişkin bir çok tespit var. Osmanlı’da bir dinamik yapısı olmasına rağmen bürokrasinin ve yöneticilerin yeterli entelektüel birikimi olmadığını söylüyor. Gerçi Tanzimat döneminden itibaren bürokratların ciddi bir fonksiyon üstlendiğini biliyoruz ama genel anlamda böyle bir tespit yapmış.
Osmanlının uzun zaman çağdaş mali iktisadın teknik bilgilerine sahip insanlar yetiştiremediğini belirtiyor.
Ortaylı çağımız bürokrasisine de dokunduruyor ve laubalilik, sorunları sözde çözmek için yüzeysel tedbirler almak, baştan savma iş görmek gibi alışkanlıklardan bahsediyor. Bunlar elbette Ortaylı’nın genel gözlemleri ve işini hakkıyla yapan bürokratlara yönelik değil.
5.Cumhuriyet Osmanlının devamı mı?
İlber Ortaylı’ya göre bu sorunun cevabı elbette evet. 1923’te Osmanlı Devleti’nin bütün mevzuatı, siyasi, ticari, iktisadi bütün müesseseleri toptan kaldırıldı mı, diye soruyor. Yani gümrükler, umum müdürlükler, bir takım okul ve hastaneler bizzat ordunun kendisi bunların hepsi kaldırılmış mıdır, diyor. Hayır, şeklinde cevaplıyor. Dolayısıyla devlet, yapısı itibarıyla, kurumlar itibarıyla bir takım değişikliklere uğrasa da Cumhuriyet Osmanlı’nın elbette devamı.
6.Osmanlı kendini nasıl tanımlıyor?
Osmanlının kendisini Müslüman ve Türk olarak gördüğünü söylüyor. Ama Türk olmayan, Müslüman olmayan Osmanlı da vardı diyor. Bir Ermeni tüccarı Osmanlıyı nihayet bir imparatorluğun ananesi içinde güvenceli, düzgün, asayişi ve ilerlemenin mümkün olduğu bir toplum olarak görmüştür, diyor.
7.Atatürk’e bakışı
Atatürk’le ilgili olarak İlber Hocanın birçok kitabında elbette olumlu tespitleri var. Genelde Halil İnalcık, Şerif Mardin gibi İlber Ortaylı da Atatürk’ün son derece gerçekçi olduğunu, asla hayalperest ve maceracı bir lider olmadığını söylüyor.
Diğer taraftan Atatürk’ün dine şiddetle karşı olacak, pozitivizme yakın bir görüşü resmen uygulamaya koyacak bir faaliyeti de olmadığını söylüyor. Hele Sovyetler Birliğindeki ateizmin Türkiye’de aranmasının gülünç olduğunu söylüyor.
Yorumlar
Yorum Gönder