Puşkin 1837’de, karlı bir Ocak gününde, giriştiği düello sırasında ağır yaralandı. İki gün sonra da hayatını kaybetti. Ölümü şok etkisi yarattı. Tartışmalı düello geleneği Büyük Petro zamanında yasaklanmıştı. Ancak gizlice yapıldığı biliniyordu.
Puşkin daha 37 yaşındaydı. Rus edebiyatına yaptığı katkılar heyecan vericiydi. Bu talihsiz ölüme en çok üzülenler arasında Gogol de vardı kuşkusuz. Çünkü onun çok yakın arkadaşıydı ve öyküleri için fikirler almıştı. Lermantov da üzülenler arasındaydı. Puşkin'in ölümü üzerine duygulu bir şiir yazdı. Fakat düello geleneğini bu kadar eleştirmesine rağmen 1841 yılında yolculuk sırasında kendini düelloda buldu ve hayatını kaybetti o da.
Dostoyevski ise yıllar sonra Moskova’da 1880 yılının bir Haziran gününde yaptığı sıra dışı konuşmasında Puşkin’i Rus edebiyatının peygamberi ilan etti.
Dostoyevski daha sonra “Bir Yazarın Günlüğü” adlı Dergisinde bu konuşmanın tamamını yayımladı ve yorumuna da yer verdi. Dostoyevski’ye göre Puşkin, zekası, temiz yüreği ve geniş öngörüsüyle kendi öz toprağından bağlarını koparmış ve halkın üzerine çıkmış aydın sınıfının bu hastalığını gözler önüne sermişti. Rus değerlerinden, öz benliğinden ve gerçeklerinden fışkıran, Rus ahlak güzelliğini yansıtan özgün tipleri ilk olarak Puşkin ortaya çıkarmıştı. Aynı zamanda başka ulusların dehasıyla özdeşleşme ve evrenselliğe ulaşma başarısını göstermişti.
Puşkin ölümünden iki yıl önce, 1835 yılında Erzurum seyahatine (1829) ilişkin notlarını yayına hazır hale getirmişti. Hemen söylemek gerekir ki çok ayrıntılı notlar değil bunlar. Ama burada önemli olan husus böylesine önemli bir edebiyatçının çoğu zaman at sırtında bir Osmanlı şehrine gelmesi ve ettiği bir kaç kelamın bugün için değeri bulunması.
Puşkin'in de cephe gerisinde Çarlık ordusuna eşlik ettiği 1828-1829 Osmanlı Rus Savaşında Ruslar Erzurum kalesini ele geçirmişti malum. Bu tarihten sonra Erzurum’da yaklaşık iki sene kalmışlardı. 1877-1878 savaşında yeniden Erzurum’a gelen Ruslar ordunun ve Erzurum halkının olağanüstü direnci sayesinde şehri ele geçirememişti. Birinci Dünya Savaşı sırasında ise yine iki yıl Erzurum onların kontrolünde kaldı.
Aslına bakılırsa Puşkin Erzurum yolculuğuna moralinin bozuk olduğu bir dönemde çıkmıştı. Bir baloda yüksek rütbeli bir memurun kızı olan Natalya Gonçarova ile karşılaşmış ve aşık olmuştu. Fakat Natalya yeterince istekli değildi. Umutsuzluğa kapılan Puşkin Moskova’dan uzaklaşmak istemişti.
Zaten yolculuk tutkusu olan Puşkin 1829 senesinde sefere katılma nedenini ise daha sonra önsözden çıkarttığı bölümde şöyle açıklıyor:
1829 yılında Kafkasya kaplıcalarına gitmiştim. Tiflis‘in bu kadar yakınında iken kardeşimle ve yakın dostlarımdan bazılarıyla görüşmek için oraya uğramak istedim. Tiflis‘e gittiğimde onlardan hiçbirini bulamadım. Ordu sefere çıkmıştı. Savaşı ve az bilinen bir ülkeyi görme isteğiyle Kont Paskeviç Erivanski hazretlerinden orduya katılma izni rica ettim.
Erzurum’dan döndüğünde üç yıl önce yazdığı Yevgeni Onegin’den bir bölüm yayınlıyor Puşkin. Fakat siyasal bir gazetede şakaya gelmeyecek şekilde azarlandığını söylüyor. Beklenen onun Erzurum zaferi hakkında övücü bir şeyler yazmasıymış. O ise gazeteci beylerin ısmarlamasıyla yazmak zorunda olmadığını söylemiş. Esasen o dönemlerde Puşkin’in liberal fikirleri ve alaycı bakış açısı nedeniyle Çar’la da arası açıktı. Şiirlerinin neredeyse bütün halk tarafından okunması ve sevilmesi hoşnutsuzluk yaratmış nedense.
Erzurum seyahatine ilişkin kitabın yarıya yakın bölümü Kafkasya, Gürcistan (Tiflis), Ermenistan ve Kars güzergahına ilişkin kısa değerlendirmelerden oluşuyor.
Erzurum’a ilişkin bölümde ise savaşa, Erzurum kalesinin teslim alınışına ve Erzurum’daki gözlemlerine değiniyor. 27 Haziran günü (1829) Poltava Savaşının yıldönümünde akşam saat altıda Rus bayrağının Erzurum kalesinde dalgalanmaya başladığını söylüyor. Ardından şu ifadelere yer veriyor:
Rasevski ile birlikte kente hareket ettik. Görülecek manzaraydı doğrusu. Türkler evlerinin düz damlarına çıkmış asık suratlarla bizi seyrediyorlardı. Ermeniler gürültülü bir kalabalık halinde sokaklarda birikmişlerdi. Çocukları istavroz çıkararak ve hiç durmadan “Hristiyan. Hristiyan” diye bağırarak atlarımızın önünde koşuyorlardı.
Puşkin tutsaklar arasındaki bir Osmanlı paşasıyla olan ilginç diyaloğunu anlatıyor. Paşa onu fraklı görünce kim olduğunu sormuş. Birileri onu şair olarak tanıtınca paşa şu şekilde konuşmuş:
Bir şairle karşılaşmak her zaman hayırlıdır. Şair dervişin kardeşidir. Onun ne vatanı vardır ne de dünya nimetlerinde gözü. Biz zavallılar şan, iktidar ve para peşinde koşarken o yeryüzünün hükümdarlarıyla aynı sırada durur ve herkes onun karşısında saygıyla eğilir.
Puşkin Kazaklara tutsak düşen başka bir paşa ile ilgili de şu ifadelere yer vermiş:
Kont Paskeviç’in çadırıyla Kazaklara tutsak düşen Türk paşanın yeşil çadırı yan yanaydı. Paşayı görmeye gittim. Paşa bağdaş kurup oturmuş çubuğunu tüttürüyordu. 40 yaşlarında gösteriyordu. Güzel yüzünde derin bir sükunet ve azamet ifadesi vardı. Teslim olduğunda kendisine soru sorulmamasını, bir fincan kahve getirilmesini rica etmişti.
Puşkin Erzurum şehriyle ilgili ise şu ifadelere yer veriyor örneğin.
Evler taştan yapılmış, damlar çimle kaplı, yüksekten bakınca kente tuhaf bir görünüş veriyor bu.
Bu arada sultan ikinci Mahmut’un yaptığı yenileşme hareketinin ve orduya ilişkin reformların henüz Erzurum’a ulaşmadığını belirtmiş. Şu ifadeleri kullanmış:
Ordu hâlâ renk renk doğu giysileri içinde. Erzurum‘la İstanbul arasında tıpkı Kazanla Moskova arasında olduğu gibi bir çekişme var.
Aslında bu seyahat sırasında özellikle Erzurum’da gördüğü yoksulluk ve pahalılık dikkat çekici. Çünkü bazılarının dile getirdiği “Asya şaşaası” ifadesini ironik bir üslupla ele alıyor ve şu ifadelere yer veriyor:
Bugün Asya yoksulluğundan, Asya ilkelliğinden söz edilebilir ancak. Şaşaa hiç kuşkusuz Avrupa’nın sahip olduğu bir şeydir. Pskov ilinin ilk taşra kasabasındaki küçük bir bakkal dükkanında bulabileceğiniz herhangi bir şeyi Erzurum’da dünyanın parasını dökseniz satın alamazsınız.
Puşkin'in notlarının ya da gözlemlerinin yetkin bir tarihsel ya da sosyolojik analiz içermesi beklenemez. Adam soylu sınıfından bir Rus ve ünlü bir edebiyatçı. Buna rağmen Puşkin’in gözlemleri yakın zaman önce okuduğum Erzurum tarihine ilişkin kitaplar, Osmanlı Rus savaşları ve Rusların Kars Ardahan bölgesinde 40 yıl kalmasına ilişkin bilgilerle az da olsa örtüşüyor.
Çünkü genel olarak 18 ve 19. yüzyıllar Osmanlı’nın en zor zamanlarıydı. İdare ve bütçede ciddi sorunlar baş göstermişti. Önemli reform çabaları vardı ama bunlar sorunları çözmekte yetersiz kalmıştı. Ulusçuluk cereyanı sarsıcı etkilerde bulunuyordu. Avrupalılar ve Ruslarsa “hasta adam” dedikleri Osmanlının üzerine yürüyüp durmuştu.
Halkın karşı karşıya kaldığı manzara ise fakirlik ve imkânsızlıktı. Erzurum halkı bütün bu şartlar altında kahramanca mücadele etmiş ve büyük fedakârlık göstermişti kanımca.

Yorumlar
Yorum Gönder