Yakın zaman önce Sıtkı Yılmaz Kuşkay imzasıyla Dergah Yayınları tarafından önemli bir kitap yayınlandı. Bu kitap 1878 Rus işgali sırasında Erzurum askeri valiliği görevinde bulunan Tümgeneral Sergey Mihailoviç Duhovski ve eşi Varvara Duhovskaya’nın Erzurum anılarına ilişkin. Rusçadan titiz ve akıcı çeviriyi ise Hacali Necefoğlu yapmış.
Bilindiği gibi 1877-78 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Ruslar Yeşilköy önlerine kadar geldiler. İstanbul rüyası gören Dostoyevski ve diğer Slavcılar heyecan içindeydi. İngilizler ve diğer Avrupalılar olmasa belki de daha farklı şeyler olacaktı.
Kafkas cephesinde ise Kars, Ardahan ve Erzurum'un içinde olduğu geniş bir bölge işgal edildi. Edirne ve akabindeki Ayastefanos Anlaşması ile Batum, Kars, Ardahan ve Oltu çevresi Çarlık yönetimine bırakıldı. Anlaşma sonucunda Erzurum ve Doğubeyazıt geri alındı.
Erzurum'un işgali sırasında çetin kış koşulları söz konusuydu. Diğer yandan yaygın bir tifüs salgını vardı. Gerek salgın, gerek kış koşulları ve gerekse çatışmalar sonucunda hem Rus hem de Osmanlı tarafından çok önemli kayıplar verilmişti.
93 harbinin önemli bir özelliği de özellikle Erzurum halkının orduyla birlikte önemli bir direniş göstermesiydi. Halk sabah namazından sonra kadınıyla, erkeğiyle tabyalara yürüdü. Silahları yoktu. Hem bu direniş hem de salgın nedeniyle Ruslar daha ileri gidememişti. Bununla birlikte Erzurum yaklaşık yedi ay kadar Çarlık Rusyası'nın işgali ve kontrolü altında kaldı. Erzurum şehri Ruslar tarafından teslim alındı ve daha sonra Osmanlı Devleti'ne geri iade edildi.
Çarlık ordusu 21 Şubat 1878'de Erzurum'a girmiş ve Erzurum'u teslim almıştı. Rus askeri genel valiliğine ise tümgeneral Sergey Mihailoviç Duhovski getirilmişti. Duhovski'nin notları büyük ölçüde askeri ve idari konulara ilişkin. Bununla birlikte zamanın koşulları, şehrin durumu, gayrimüslimlerin tutumu, Türk askeri yetkililer ile münasebetler gibi konularda değerli bilgiler içeriyor.
Genel olarak şehrin teslim edilmesine Müslümanların doğal olarak büyük bir üzüntü duyduğunu ve kızgınlık beslediğini görüyoruz. Gayrimüslim nüfusun ise 1829 yılındaki işgal sırasında tıpkı Puşkin’in değindiği üzere sevinç ve heyecan içinde olduğu anlaşılıyor.
Şehrin teslim alınışı, sonradan Türk yetkililere iadesi ve diğer askeri ve idari konuların Rus ve Türk yetkililer aarasında soğunkanlı ve aşırılıklara yer vermeden yerine getirildiği anlaşılıyor. Dönemin çetin kış koşulları, tifüs salgını gibi konuların günlük hayata etkisi açıkça hissediliyor.
Şimdi Duhovski’nin ve karısı Varvara’nın notlarından seçtiğim bazı bölümleri aktarmak istiyorum. Alıntıları italik zor okunduğundan normal yazıyla nakledeceğim:
Surların yakınındaki Türk askerleri ve sokaklardaki insan kalabalığı merakla şehre girişimize bakıyordu. Bu açık ve ayazlı günde ilk izlenime göre oldukça temiz sokakların çok sayıda açık dükkanın ve sağlıklı nüfusun görüntüsü beni şaşırttı. Çünkü tüm bunlar uzun bir ablukadan sonra ancak çok zengin geçim olanaklarına sahip bir şehirde görülebilirdi.
Müşir İsmail Paşa bizi çok nazikçe karşıladı ama ruhunun kırıldığı ve şehri Ruslara teslim etme emrinin uzun süre burada genel valilik yapan ve Erzurum'u öz evladı gibi seven kendisi için çok ağır olduğu açıktı.
Türkler bugünlerde topçu ve askeri malzemelerin Erzurum'dan çıkarılması hazırlıklarına başlamışlardı. Bu da Erzurum'un Türk birliklerinden arındırılması için tayin edilen yedi günlük sürenin uzaması demekti. Ama yine de Erzurum'daki tüm askeri kurumların ana yuvasından şiddetli kış koşullarında sayısız kurumu ile birlikte, bütün bir ordunun birkaç gün içinde çıkması çok zordu.
Silahların çıkarılması için garnizonun faaliyetlerine şaşırmak gerekiyordu. Yüzlerce kişi Topdağı ve Kiremitli tabyalarından muazzam ağır topları halatlar yardımıyla şehre sürükledi ve Rus birlikleri içeri girene kadar tüm kale ve surlardan silahlar çekildi.
Erzurum bizim tarafımızdan işgal edildiğinde ilkin, koşullara göre şehir yönetiminin tüm Türk yetkilileri 10 Şubat sabahından itibaren en yüksek Rus makamlarına tabi olmaları şartıyla yerlerinde kalarak görevlerini eskisi gibi yapmaya devam edeceklerdi.
8 Şubat öğleden sonra saat iki sularında Müşir, karargah başkanı Ferik Musapaşa ile birlikte at gözlüğü takılı bir çift atın çektiği bir kızakla yola çıktı. Genel olarak bu ayrılma dokunaklıydı. Gri saçlı Müslüman fanatiği yaşlı adamın gözlerinde sürekli yaşlar vardı. Şöyle dedi: Beni her zaman destekleyen ve korkaklığı yasaklayan dinim olmasa alnıma bir kurşun sıkardım.
10 Şubat günü öğleden sonra saat iki sularında Soğanlık müfrezesinin komutanı Korgeneral Heyman Erzurum'a geldi. Varışından hemen sonra farklı inançlardan şehrin en saygın on sakini ve onlarla birlikte ruhani temsilcileri onunla görüşmeye geldiler. Ermeni Katolik, Gregoryan, Rum başpiskoposları ve Müslüman kadısı tüm taleplerimizi yerine getirmeye tam olarak hazır olduklarını ifade ettiler.
Müslüman dininin özgürlüğüne zerre kadar, hiçbir şekilde müdahale etmedik, hiçbir adetlerine el sürmedik, kutsal günlerimizde havai fişeklerin atıldığı aynı kaleden Müslümanların bayramlarını aynı silahlardan atışlarla ciddi bir şekilde kutlamalarına izin verdik. Ama yine de Erzurum Müslümanları arasında birkaç yüz aile Hristiyan yetkiler buradayken Anadolu'nun derinliklerine çekilmeyi görev saydılar.
Ermeniler bölgenin Ruslar tarafından işgal edilmesinden hemen sonra Müslüman boyunduruğundan kurtuluşlarından büyük bir heyecanla yararlanmak istiyorlardı. Yerel Ermenilerin önemli bir kısmı Ayastefanos ve Berlin anlaşmalarının koşulları hakkında her türlü söylentiye rağmen Türklerin bir daha Erzurum'a döneceğine inanmak istemiyordu.
Rumlar Ermenilerden farklı davrandılar. Bizimle ortak inançları onları tutkuya yöneltmedi. Bize düşmanlıkları olmadığını gösterdiler ancak Türklere gösterdiklerinden daha fazla sempati de göstermediler.
7 Eylül günü saat onbirde Ferik Musa Paşa iki piyade taburu, bir batarya ve üç süvari bölüğüyle yeniden şehre girdi. Şehre giriş yolu boyunca evlerin çatıları general Lazeryev’in 30 Mayıs'ta Erzurum'a resmi girişinde olduğunun tersine çoğu Müslüman olan erkek ve kadınla doluydu. O zaman Hristiyan kalabalık “Yaşasın” diye bağırıyordu, her yerde zurna sesi duyuluyordu. Şimdi ise geleneklerine göre Müslüman kalabalığı neredeyse sessizdi. Sadece mukaddes bayraklarıyla birliklerin önünde kalabalık halinde yürüyen şehir uleması ve ardından birinin başında Kur'an olan Müslüman okulların öğrencileri dualar ediyordu.
Prenses Varvara Duhovskaya’nın notları daha çok Erzurum'a gelişi, evine yerleşmesi, onu ziyarete gelen kişiler, kendi yaptığı ziyaretler, bazı etkinlikler ve davetlere ilişkin kısa notlardan oluşuyor. Bir iki örnek vermek istiyorum.
Ev sahibimiz Erzurum'da yaşayan İtalyan asıllı eczacı Bay Ricci idi. Dükkanı bir doktor ofisine dönüşmüştü. Kızları Fransız okuluna gidiyorlardı ve evden çıktıklarında çarşaf giyiniyorlardı.
31 Mart akşamı eşim Sergey Erzurum'da bulunan Türk askeri heyetinin temsilcilerine büyük bir yemek verdi. Türk subaylarını bir bando karşıladı. 12 çeşit yemek ikram edildi.
Erzurum'a gelişim özellikle Hristiyanlarda büyük bir heyecan yaratmıştı. Benim böyle bir ortamda bu yollardan Erzurum'a gelmemden dolayı madalyayı hak ettiğimi düşünüyorlardı. Evimizin kabul odası insanlarda dolup taşıyordu. Beni ziyarete gelen önemli isimler arasında Erzurum'un en varlıklı tüccarı Giorgi efendi vardı. Giorgi Efendi'ye altın ve gümüş boncuklarla süslenmiş görkemli elbisesi ile eşi, 14 yaşındaki gelini, bozuk şivesiyle Fransızca konuşan kızı eşlik ediyordu.
Bugün, 17 Nisan’da Fransız Konsolos subay ve bayan Gilbert ile kaleye gittik. Gilbert Ailesi 8 yıldır Erzurum'da olmasına rağmen Erzurum kalesine hiç gitmemişler. Kale yüksek duvarlarla çevriliydi ve içinde bir de saat kulesi vardı. Kale mazgallarında toplar açıkça görülüyordu. Kalede Rus Bakü Birliği kalıyordu. Kıvrımlı merdivenlerden kuleye çıktık. Burada Osmanlı askeri de vardı. Her iki taraf birbirlerinin dillerinden anlamasa bile Türkler fantastik dilleri ile kendilerini anlatabiliyorlardı. Buradaki Türk kıtasının komutanı Maksut efendi idi. Maksut efendi bize ayrıca çifte minareli medreseyi anlattı ve bilgisiyle bizi büyüledi.
21 Eylül 1878 sabahı atlarımıza bindik. Askerlerle beraber yola çıktık. Bandolar müzik çalarak eşlik ediyordu. Kars kapısına doğru ilerlerken Müşir Gazi Ahmet Muhtar Paşa ve maiyeti gözüktü, onlar da bizim gidişimizi görmeye gelmişlerdi.
Genel olarak general Duhovki ve karısı Varvara’nın notları çok ilginç bilgiler içeriyor. Puşkin’in 1829 yılındaki notlarından daha çok detay söz konusu. Bu tür notların ve günlüklerin tarihçiler için önemli kaynaklar olduğu muhakkak. Ancak bizler için de son derece önemli bilgiler kanımca. Tabi kitabın tamamını okumak yerinde olur.

Yorumlar
Yorum Gönder