II. Mahmut’un reformları neden Büyük Petro’nunki kadar etkili olamadı?

 

İster Yale Üniversitesinin ünlü tarihçisi Paul Kennedy’e, ister büyük tarihçi Halil İnalcık’a kulak verelim, tespit aynı. Ulusların ve imparatorlukların yükseliş ve çöküş hikayelerini belirleyen şey teknolojidir. İnalcık’ın belirttiği üzere Osmanlının, zamanındaki asıl gücünü belirleyen şey de çağdaşlaşmadır. Yani çağı yakalama gayreti ve rakiplere kıyasla sahip olunan üstünlüklerdir.

 

Örneğin Fatih’in gücü de buradan gelir. İyi işleyen askeri ve kurumsal organizasyon, çağdaş silahlar (yeni toplar vb), güçlü Hazine ve en önemlisi de inanç. Ama Osmanlı ne zaman çağın gerisinde kalmaya başladıysa gerileme ve çöküş kaçınılmaz oldu. Durum Rusya tarihi açısından da benzerdir.

 


Büyük Petro (1682-1725) Rusya tarihinin en önemli figürlerinden biri malum. Keskin bir kararlılık içinde modernleşme adımlarını atmış ve Çarlık Rusya’sını bambaşka bir noktaya taşımıştı. Aydınlanma ve akılcılık anlayışıyla eğitimden kültüre, ekonomi, idare ve askeri alana kadar geniş bir reform gündemini hayata geçirdi. Onun peşine gelen Büyük Katerina da özellikle eğitim ve kültür alanındaki reformları sürdürdü.

 

Osmanlıya ve Kafkas halklarına büyük zararlar veren II. Aleksandr zamanında da yine önemli reformlara imza atıldığı biliniyor. Bu reformların en önemlisi 1861 yılında serfliğin kaldırılması oldu. Yine yerel yönetimler, yargı, idare ve askeriye alanında yeni adımlar atıldığı görülüyor.

 

Rus tarihinde bugün dahi reform kavramı hep güncelliğini korusa da sözü edilen üç çarın Rusya’nın 18 ve 19. yüzyıldaki gücüne ulaşmasında payı büyük. Yani Kırım’ın kaybına yol açan savaşlarda da 93 Harbinde de Osmanlı’nın karşısına çıkan Rusya böyle bir hikâyeden geliyordu.

 

Gelelim çarlık Rusya’sının ezeli rakibi olan Osmanlı Devleti’ne. İlginç şekilde bir zamanların görkemli gücü Osmanlı’nın son üç yüz yılı boyunca da reform kavramı bir an olsun gündemden düşmedi. Petro’yla karşılaştırılabilecek ilk kararlılık dönemi ise II. Mahmut (1808-1839) dönemiydi.

 

II. Mahmut sonrasında 19. yüzyıl boyunca reform çabaları sürdürülmüş (tanzimat, meşrutiye vb.) ama aslına bakılırsa istenilen sonuç alınamamıştı. Ünlü tarihçi İlber Ortaylı “İmparatorluğun en uzun yüzyılı” adlı muhteşem kitabında şu ifadelere yer veriyor:

 

Bir toplumun kurumlarıyla, gelenekleriyle, devlet adamlarıyla kaçınılmaz bir yargıya ilerlediği, karanlığın ve gafletin yanında fazilet ve aydınlığın ortaya çıktığı, çöküşle ilerleyişin boğuştuğu Osmanlı tarihinin en uzun asrıdır.

 

İşte bu zor asır boyunca Osmanlı en kritik savaşlarını Çarlık Rusya’sı ile yapmış ve örneğin 93 Harbinde ağır bir hasar almıştı.

 

Esasen İlber Hocanın da ifade ettiği üzere Osmanlıdaki reform çabalarının merkezinde ordunun modernleşmesi, yenilgilerin durdurulması ve Rusya’ya karşı daha güçlü olunabilmesi yatmaktadır. Çünkü Büyük Katerina döneminde yapılan savaşlarda alınan ağır yenilgiler sonucu imzalanan Küçük Kaynarca (1774) ve Yaş Anlaşmaları (1792) ile özellikle Kırım’ın kaybı büyük bir moral bozukluğuna yol açmış ve reform çabaları hızlanmıştı. Osmanlı eski görkemli günlerini özlüyor, hal çaresi arıyordu.

 

Osmanlı Devleti’nin genişlemesi durup, deniz yollarındaki hakimiyeti kaybolunca önemli mali sıkıntılar başlamıştı malum. Borçlar artıyor, borçlar arttıkça Avrupalılara tavizler veriliyordu. Bilinçsizce verilen imtiyaz ve kapitülasyonlar ekonominin ve imalat sanayinin gelişmesini baltaladı. Eğitim ve kurumlardaki çağdaşlaşma adımları zamanında atılamadı. Yapılan reformlar yeterince etkili olamıyordu. Osmanlı zayıflamaya başlayınca Rusya ve Avrupa daha fazla üzerine geldi. Farklı milletleri ayrılık yönünde teşvik ederek Osmanlıyı zora düşürdüler.

 

II. Abdulhamit dönemindeki 93 Harbi örneğinde olduğu gibi Rusya’ya karşı önemli yenilgiler söz konusu oldu. Plevne’de Osman Paşa, Erzurum’da Gazi Ahmet Muhtar Paşa kahramanca mücadele etse de 93 Harbi Osmanlı için sarsıcıydı ve tıpkı Kırım’ın kaybı gibi inanç kıran bir yenilgi oldu. Sadece 113 bin Osmanlı askerinin esir düşmesi bile durumun vahametini gösteriyor kanımca. Yapılan Ayastefanos Anlaşması sonucunda çok önemli toprak kaybı söz konusu oldu. 

 

Sultan II. Mahmut tahta geldiğinde (1808) yeniçeri ocağının kaldırılması yanı sıra kurumsal bir yeniden yapılanmaya da gitmiş, birçok yeni kurum oluşturmuştu. İlk kez Avrupa’ya öğrenci gönderildi. Askeri ve mülki okullar açıldı. Meşhur Divan-ı Hümayun’u kaldırarak yerine bakanlıklar kurdu. Sadrazam başvekil oldu. Memurluk sistemine çeki düzen verildi. Kıyafet ve maaş düzeni getirildi. İlk posta teşkilatını kurdu. İlk resmi gazeteyi (takvim-i vekayi) hayata geçirdi. Resmini yaptırarak devlet dairelerine astırdı. Müsadereyi kaldırdı, mülkiyet hakkını destekledi. Vatandaşlar arasında eşitliği destekledi. Yani çok önemli adımlar attı.

 

Peki II. Mahmut’un reformları neden Petro’nunki kadar etkili olamadı ve Osmanlı neden daha hazır hale gelemedi?

 

Çünkü arada yüz yıllık bir gecikme olmasının yanı sıra ciddi farklar söz konusuydu. Bu farkları İlber Ortaylı yukarıda sözünü ettiğim kitabında şu şekilde ifade ediyor:

 

1-Petro’nun Rusya’sında Ruslar yaşıyordu. II. Mahmut’un ülkesinde ise ulusal diriliş dönemine girmiş eskinin bağımsız ulusları vardı. 

 

2-Padişah açık seçik bir programa sahip olmadığı gibi etrafında köklü reformların yükünü çekecek kadrolar da yoktu. Askeri reformları yürütecek Hüsrev Paşa bile gizli bir tutucuydu.

 

3-II. Mahmut'un Avrupa hakkındaki bilgisi Petro’nunki gibi uzun süreli Avrupa seyahatine ve incelemelere değil, selefi sultan III. Selim’in telkin ve terbiyesine, aslen Fransız olan valide Nakşidil Sultan ile haremdeki bazı kadınların aktarımlarına dayanıyordu.

 

4-Osmanlı eğitim reformlarının büyük Petro’nun yürüttüğü eğitim reformlarına göre zayıf ve tutarsız olduğu açıktı. Orada öğretim mecburi tutulup yaygınlaştırılırken Osmanlılar pragmatik amaçlarla yetiniyordu. Sadece teknik okullar kurdular ama bunlara öğrenci yetiştirecek ilköğretim kurumlarını düzenleyip yaygınlaştıramadılar örneğin. 


İlber Hoca’nın tespitleri bu şekilde. Reformların topluma nüfuz etmesi, yaygınlık, kararlılık, inandırıcılık, kurumlar ve eğitim alanındaki ciddi çabalar asıl mesele. Bu gerçek hiç değişmedi. En önemlisi de bugün atılan adımlar ya da yapılan hatalar geleceği belirliyor.



Yorumlar