Moskova hakkında yazmak

Moskova yazılarının konusu özü itibarıyla bir insan ve şehir ilişkisi diyebilirim. Moskova’nın bir şehir olarak kendisi yanı sıra en önemli mekânlarının yarattığı duygu ve izlenimleri anlatmaya çalıştım biraz. Sonra Ruslar nasıl insanlar; gerçekten kapalı insanlar mı, Türkler nasıl algılanıyor, Rusya’da kadınların konumu ve toplum içindeki yeri zaman içinde ve özellikle Sovyet deneyimi sonrasında nasıl etkilenmiş ve nasıl gelmiş bugüne, genel olarak Ruslar Sovyet dönemine neyi borçlu, bunlara değindim biraz da. Rus kültürüne ait bazı değerlendirmeler de ekledim.


Bununla birlikte, Moskova hakkında yazmak, daha önemlisi de bunları başkaları ile paylaşmaya cesaret etmek büyük bir sorumluluk. Dünyanın en önemli şehirlerinden biri olan Moskova ile ilgili değerlendirmelerde olabilecek hata ve kusurlardan kaçınmaya çalıştım. Ama bu konuları düşünürken şuna karar verdim sonunda: Ben bir insanım. Kendi bakış açım ve sınırlarım var mutlaka. Sonuç olarak bu şehri sevdim ve notlar aldım. Bir süre tedavi görmem gerekti ve uzak kaldım. O süre boyunca çok özlediğimi hissettim Moskova’yı. Yeniden dönünce ise Uçak Krizi gibi önemli bir deneyim yaşadım. Yaşadıklarımı ve izlenimlerimi neden paylaşmayayım?

Moskova’yı keşfetmek yeni bir dünyayı keşfetmek gibiydi. Anladım ki kısa süreli gezilerde edindiğimiz izlenimler ile bir şehirde belli bir süre yaşayarak edindiğimiz izlenimler arasında büyük farklar oluyor. Daha da önemlisi bazı şehirler ve ülkelerle ilgili bildiklerimiz; belli önyargılar ve kalıplarla, kimi zaman da anlatıla anlatıla erozyona uğrayan genel değerlendirmelerle dolu olabiliyor. Moskova’da üç yıl yaşadıktan sonra önceden bildiğim, okuduğum ve duyduğum şeylerin bir bölümünün gerçek zemine pek de oturmadığını anladım. Talihsiz bir şekilde patlak veren Uçak Krizi ise Rusya’daki politik refleks, halkın bakış açısı, Türk algısı gibi konular açısından büyük bir deneyim oldu.

Kaldığım sürenin ortalarına doğru öylesine alışmıştım ki Moskova’ya, bir süre Türkiye’de kalmam gerektiğinde ayrı bir hüzün vermişti bu. Zorlandığım zamanlarda gözlerimi kapatıp yürümeye başlıyordum Moskova sokaklarında.

Adım adım, yavaşça ilerliyordum. Acele etmeden, her bir tabelayı okuyarak, ışıklarda durarak. Gerçek zamanlı bir yolculuk oluyordu bu. Arbat’tan Kızıl Meydan’a, Tverskaya’dan Kamergensky caddesine geçerek, Gorki parkta, ressamlar sokağında dolaşıp duruyordum. Yorulduğumda bir kafeye oturuyor nehri veya sokağı seyrediyordum mesela.

Moskova’ya yeniden döndüğümde daha bir bilinçle, hazmederek, görüp, yaşamaya başlamıştım artık. Mekanların tarihini, hikayesini öğrenmeye çalışıyor, yeni yerler keşfetmeye gayret ediyordum. Kalan bir senem de dolu dolu geçecek diye umarken Uçak Krizi patlak vermişti bu defa. Ama korktuğum kadar olmadı neyse ki. Yine dolaşıyor, yine karışıyordum insanların arasına. Eskisi kadar rahat olamasam da bilge şehir Moskova kucaklıyor, bağrına basmasını biliyordu.

Ama sonunda o gün gelmişti. Sürem bitmişti artık. Hüzünleniyordum fakat bununla baş etmem gerektiğine, duygusallığa yer olmadığına ikna etmeye çalışıyordum kendimi. Ne kadar başarabildiysem işte. Hava alanı yolunda, caddelere, binalara vedalaşır gibi bakıyor ama başaramıyordum bunu. Sanki her bir parçam bir yerlerde kalıyor gibiydi.

Ankara’ya döndüğümde hep aklımdaydı Moskova. Sonra aldığım notları, yazdıklarımı bir araya getirip, derleyip toparlamaya çalıştım. Moskova şehri kendinden uzun uzun bahsedilmeyi hak eden, kitaplara sığamayacak kadar güzel ve derin bir şehir. Benim anlatmaya çalıştıklarım küçük bir katkı olabilir ancak.


Umarım önemli hatalar yapmaktan uzak kalırım. Yapmaya çalıştığım gördüklerimi, yaşadıklarımı, duygularımı bir nebze olsun paylaşabilmek ve anlatabilmek. Bu kendi kendini besleyen, dinamik bir süreç ve daha olgun ve faydalı olacak yazılara devam edeceğim.

Yorumlar